Hayatta mümkün olan bütün amaçlar terazinin bir kefesine konulsa, diğer kefesine ise tek bir amaç, sevgiyi öğrenmek, konulsa ikinci kefe daha ağır basar. Çünkü sevgiyi öğrenmenin içinde bütün değerli amaçlar mevcut.
Sevgi dünyanın en basit ve en zor işi…
Basit, çünkü insan ne yaparsa sevgiden yapar. Ne yaparsa…. Düşünün… Her eylemin altında bir sevgi numunesi görürsünüz.
Diyebilirsiniz ki evet, birçok eylemin altında kişinin kendini sevmesi var. Kendini sevmek ise sevgi değildir.
Bunu diyenler yanılır. Zira, aksine, gerçek sevgi kendini sevmektir. İnsan kendisiyle sınırlıdır. Kendisine mahkumdur. İnsanın sevgisi de kendisiyle sınırlıdır. Öyleyse tek gerçek sevgi, kendini sevmektir.
Suç, kendini sevmek değildir. Zira kendinden ötesini sevmek zaten mümkün değildir. İnsan sevdiğini kendisinde sever. Öteki olarak gördüğünü ise sevemez.
Öyleyse suç, kendini sevmek değildir. Kendini bilmemektir. Kendini sığ bilmektir, yanlış bilmektir. “Kendim” dediğim, “kendim” bildiğim ne? Bunu çözmek dünyanın en zor işi olduğu için sevgi de dünyanın en zor işidir.
İnsanların psikolojisi özünde birbirinin aynısıdır. Herkesin iki gözü, iki kulağı, bir burnu var. İnsanın psikolojik unsurları da bunun gibidir. Ortaktır. Farklılık, o unsurların işleyişinden kaynaklanır. Kullandığımız azalar zinde kalır, kullanmadıklarımız körelir. Psikolojik olarak da böyledir. Duygular yaşandıkça gelişir, yaşanmadıkça körelir. İnsan sevginin hangi türüne, hangi boyutuna yatırım yaparsa o boyutta gelişir. Sevgi anlayışı o boyutta olur. Ama doğru ama yanlış…
İnsanları birbirinden ayıran şey, ilimdir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Allah insanların eşitliğinin bilgi temelinde bozulduğunu söylüyor. Peygamber Taif’te taşlandığında “Allah’ım onlar kötüler” demedi. “Allah’ım onlar bilmiyorlar” dedi. Problemin özünü söyledi: Bilgisizlik. Esasında insanın tek bir kusuru vardır: Bilgisizlik. Diğer tüm kusurlar bilgisizliğin uzantısıdır. Hayatta tek bir amaç vardır: İlim. “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin” denildi. “Beşikten mezara kadar namaz kılın” denilmedi. Zira namaz da ilim içindir. Oruç da ilim içindir. Hangi ilim? Varlığı bilmek. Yaratanı bilmek. Kendini bilmek. Aslını bilmek. Sevgiyi bilmek. Her şeyin birliğini bilmek. Birlik içinde tercihte bulunmayı bilmek.
Size bir gözlük vereyim, takın: Kudret gözlüğü. Bu gözle bakarsanız kainat güç, kudret, enerji ve kuvvet ilişkilerinden ibarettir. Her şey rekabettir. Her şey iktidar mücadelesidir. Sürekli bir kuvvet diğerini yener. Bu akışa hayat deriz.
Şimdi de o gözlüğü çıkarın, başka bir gözlük vereyim, onu takın: Sevgi gözlüğü. Bu gözle bakarsanız kainat bir kaynaşmadır, zikirdir. Her şeyin varlık alemine gelişi, varlığı ve kaybolması bir sevgi hikayesidir. Her şey, hepimiz tek bir hikayenin figüranlarıyız. Tek varlığın kostümleriyiz. Sen ve ben farklıyız. Bir o kadar da aynıyız. Varlıkların aynılık yönünü gören kişi her şeyi sevmeye mecbur kalır. Aksini istese de beceremez. Sevince de dürüst olur, adil olur, merhametli olur. Kendinden ayıramaz çünkü. İşte bu da bir kendilik bilgisidir.
Bir bardak su da sudur. Okyanus da sudur. Herkesin sevgisi -acısı kadar değil- kendisi kadardır. Kendini dar tutan dar sever. Geniş tutan geniş sever. Kimi hemşerisini sever, kayırır. Kimi herkesi hemşeri bilir, kardeş bilir, sever; kimseyi kayıramaz. Kötülük de iyilik de sevgiden doğar. Adaletsizlik de adalet de sevgiden doğar.
En büyük insanlar, bize sevgiyi öğretenlerdir. Mürşit, sana sevgiyi öğretendir. Mürşit, insandan korku ve hüznü kaldırandır. Çoğu işimizi korku veya menfaat hissiyle yaparız. Korku olmasın, menfaat de olmasın, ne yapardık?
Ne yapardık? Evvela görürdük. Doğru görürdük. Derin görürdük. Tam görürdük. Görünce de severdik. Sadece severdik.
Şimdi ise görmüyoruz. Hatta görmekten kaçıyoruz. Görmeyince de birbirimize eza veriyoruz. Kimimiz eza verdikten sonra bile görmemeye devam ediyor. En iyimiz “Görmedim, kusura bakma” diyor. Kendimizi aklamak peşinde geçiyor ömrümüz. “Ben aslında iyiyim ama görmedim”. Görmeyen kötüdür. Kötülük; görmemektir, bilmemektir.
Nasıl öğreneceğiz peki?
Amerika’da öğretmenler göçmen anne-babalara şunu derler: “Çocuğunuza evde İngilizce öğretmeye çalışmayın. Sizden yanlış öğrenir, bozuk öğrenir. Düzeltmesi daha zor olur. Siz anadilinizde konuşun, İngilizce öğretmeyi bize bırakın”.
Evet, öğrenmenin en büyük düşmanı yanlış öğrenmektir. Ve maalesef herkes bir şekilde sevgiyi öğrenmiştir. Çoğu zaman da yanlış öğrenmiştir. Mademki her davranış sevgidendir ve herkes sevgiye maruz kalır, herkes sevgiyi öğrenir. Yanlış seven insanlara maruz kalmak: İşte en büyük talihsizlik… Doğru seven insanlara denk gelmek: En büyük talih… En büyük nimet…
Yanlış sevgiye maruz kalanın sevgi dili yanlış olur. O insanın sevgisi zarar verir. Ne kadar severse o kadar zarar verir. Sonrasında zararı gidermek çok güçtür. Çünkü zarar doğallaşmıştır. Benliğin biçimi olmuştur. Benliği düzeltmek için müdahale ettiğinizde benliğin reaksiyonuyla karşılaşırsınız. Düşman addedilirsiniz. Onun için cahillere “Selam” deyip geçmek büyük bir erdem sayılmıştır. “Sana karışamam, karışsam da faydası olmaz, belki zararı olur” demektir bu.
Selamın anlamı: Seninle ikiysek de birsek de senin için güzellikler diliyorum. İkimizi de içine alan bir birlik olduğunu seziyorum. “Aranızda selamı yayınız”. Fark etmeden bilginiz artar, sevginiz artar demektir bu.
İnsan hayattaki rolünü oynamalıdır. Hırsla rol kovalamak yanlıştır. Rolünü reddetmek de… Rol ne olursa olsun öz bir olmalıdır.
Bir kralın rolünü kendi rolümden üstün görmem. Bir çöpçünün rolünü de kendiminkinden aşağıda görmem. Kim benden daha doğru, daha tam seviyorsa o benden üstündür. Görünürdeki rolü ne olursa olsun… Doğru sevemeyene de kim olursa olsun acırım. Onun benden uzak olmasını nimet bilirim. Hatta beni kötü bilsin, memnun olurum. Kendim de dosdoğru ve tertemiz sevenlerden uzak dururum, onları varlığımla yormak istemem. Bu kadarcık edebim var.
İnsan şöyle bir durup neye layık olduğunu sorgularsa, evet, belki maddi olarak layık olduğunu alamamıştır fakat manevi olarak layık olduğunu mutlaka almıştır. Mutsuzsa mutluluğa layık değildir. Mutluluğu yüzeyselse daha derinine layık değildir. Neden layık değildir? Bunun onun kabahati midir? Belki mutsuzluk, kökeni itibariyle kişinin kendi kabahati değildir. Fakat mutsuzluktan çıkamamak kişinin kendine sarılması, yanlış sevgide kalması yüzünden olduğu için kişinin kendi kabahati, kendi liyakatsizliği sayılır. Yanlış sevgi altyapısını yanlış sevgilerle düzeltmek de mümkün değildir. Lakin insan bu yolda hata yapmadan öğrenemez. Hataların güzel yönleri vardır. Ümitsiz olmamalıdır.
Kısacası, tek bir kusurumuz var: Cehalet. Cehaletimizin özü ise sevgiyi bilmemek. Yanlış bilmek de bilmemektir.
Yaşamaktan murat, sevgiyi öğrenmek… Tam ve doğru öğrenmek ama… Yoksa her şey sevgi… Her zarar da sevgiden… Bütün ilimler, bütün amaçlar bunun içinde: Sevgiyi bilmek. O kadar bilmek ki sevgi olmak…
28.1.2023