İslam Medeniyeti Neden Zor?


Peygamber Efendimize bir adam geliyor, “Kazancım bana yetmiyor” diye şikayet ediyor. Efendimiz “Yevmiyeni azalttır” diyor. Arttır, değil. Azalttır. Adam gidiyor, azalttırıyor. Bir süre sonra yine geliyor, yine şikayet ediyor. Efendimiz tekrar “Azalttır” diyor. Böyle böyle yevmiyesini azalttıran adam bir süre sonra gelip “Ya Rasulullah, kazancım artık bana yetiyor” diyor. Efendimiz de “Sen emeğinden fazla yevmiye alıyordun. Hakkını alınca kazancın bereketlendi, kafi gelmeye başladı” diyor.

İmdi…

Bu mantıkla medeniyet kurulabilir mi?

Kurulabilir. En yüksek, en asil, en muhteşem medeniyet kurulur hem de.

Ama kainatın en zor işidir.

İnançsızın uygarlık inşası tek bir prensibe bakar: Hırs.

Hırsla tüm dünyaya gemiler gönderir, yüzlerce beldeyi sömürge yapar, milyonları köle yapar, milyonların üzerine bombalar atar, en sinsi doktrinleri geliştirir, en iştah açıcı sofraları kurar, en aldatıcı sözleri söyler, zenginleştikçe güçlenir, güçlendikçe mahirleşir, tüm dünyayı peşine takarsınız. Mümkündür.

Duraksamayan, tökezlemeyen, gittikçe incelen ve ustalaşan bir hırsa sahip olmanız yeter.

Ama İslam medeniyeti çok zordur: Bir yandan insanların iç dünyasındaki nefsani arzuları terbiye etmeyi, diğer yandan nefsani arzusuz insanları çalışkan ve azimli kılmayı gerektirir.

Müslümanın dünyevi arzusu olsa kınanır. Peki ya arzusu olmasa neden çalışsın? Madem her şey Allah’tan, kader, kısmet, neden uğraşsın? Her bir inanan bu paradoksu çözecek de adil ve ahlaklı olacak da çalışkan olacak da medeniyet inşa edilecek. Çok zor. Çok çok zor.

Batı’yı ve gayrimüslim uygarlıkları hiçbir zaman üstün görmedim. İşlerinin nispeten kolay olduğunu biliyorum. Elbette onların işi de çok kolay değil. Beşeriyetin hırslarını bir matematik düzenine (hukuka) oturtmak ve bundan faydalar devşirmek, aklı bunu sağlayacak derecede pozitivist ve pürüzsüz kılmak da kolay bir iş değildir. Nitekim Batı’nın bu başarıyı elde etmesi de yüzlerce yıl sürdü. Fakat İslam medeniyetine göre yine daha kolay. Zira insanlardaki hırs akıntılarına uygun kanallar açmaya dayanıyor Batı uygarlığı. Hırsları yok edip miskinleşmeye yol açıyor çoğu Doğu öğretisi. İslam ise hem hırssız ol hem çalışkan diyor. Müthiş ve müşkül bir şey.

Filhakika, gerçekleşen İslam medeniyeti değil, dejenere İslam manzarası oluyor. Hem hırslı hem tembel, hem yalancı hem kurnaz, hem liyakatsiz hem utanmaz, hem namazlı hem düzenbaz, hem niteliksiz hem iddiacı, hem beceriksiz hem uyumlu, böyle tuhaf melezler dolduruyor toplumu.

İnsan tipi, Batılılar gibi açıktan ve dengeli bencil değil. Gizli ve obsesif bencil. Müslüman gibi mütevekkil, mütevazı, adil de değil. Ama rol yapabiliyor. İslam medeniyetinin temiz unsurlarını piyano gibi yan yana dizmiş, tuşlara basıyor. Neticeten İslam medeniyeti değil, anti-İslam medeniyetsizliği zuhur ediyor. Bunun karşısına da din yorgunları, seküleristler, laikçiler dikiliyor, “Din bizi mahvetti” diyorlar, kısmen haklılar, fakat sadece kısmen. Zira onlar da aynı medeniyetsizliğin çocukları oldukları için saplantılı, kültçü, yobaz, özsüz, bir biçimden diğerine kaçan, geleneksel dindarlar gibi yerli kökleri olmayan, liberal Batı’yla da düşünsel açıdan alakası olmayan, öykünmeci, despotik, zavallı bir güruh.

Dindarların geleceğe yürümesinde bu türden hasımlarla mücadeleleri önemli bir yer tuttu. Fakat hasımlar tükendikçe başka bir şey ifşa oldu: Dindarlar kendi içlerinde “doğru insan tipi” konusunda bir şey düşünmemişler, üretmemişler.

Hamaset, abartılı idealizm bir yanda. İlkesiz menfaatçilik diğer yanda.

Peygamber Efendimizin tarzının tam tersi:

Efendimizde hamaset hiç yok. İnsan realitesini olduğu gibi kabul edip, daha iyiye yönlendiriyor. “Menfaatini arama” değil. “Şöyle ara”. “Şurada ara”.

Şurada, nerede? İç dünyanda hırslarını azalt. Ama Roma’nın ve Pers’in hazinelerini alacaksınız, İstanbul’u fethedeceksiniz, tüm dünyaya yayılacaksınız, ona göre de gayret et. Kendini geliştir, zinde ol, zaferlerde rolün olsun, manevi kazancın olsun, dünyadan nasibini de helal olarak al, ye. Bu kadar.

Emeviler İslam’ı Endülüs’ten Hint’e kadar yaydılar. Ömer bir Abdülaziz halife olunca ordulara emir verdi: “Fetihleri durdurun. Bu kadar zafer, ganimet, güç… Müminlerin kimyası bozuluyor”.

Kimya konuşalım. Kimyayı düzeltelim. Medeniyet o nüveden doğsun. Yoksa Batı’nın hırs minderinde Batı’yla aşık atamayız. Atsak bile, galip gelsek bile mağlup sayılırız. Zira onlar gibi rasyonel ve çıkarcı olmayı beceremiyoruz. Dejenere olduğumuzla kalıyoruz.

İslam Medeniyeti Neden Zor?” üzerine 1 yorum

  1. Mevcudu tespit açısından güzel bir analiz. Lakin gerekli olan olanı irdeleyip olması gerekenleri önerebiliyor muyuz. İşte asıl sorun burada.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir