
İnsanların çoğu, “değerli olma hissi” için yaşar. Bu amacı tetikleyen şey ise değersizlik hissi veya şüphesidir. Değersizlik hissini doğuran da yanlış bağlanmalardır. Yani hasbelkader birine bağlandınız, o size kendinizi değersiz hissettirdi. Yahut sizi değerinizden şüpheye düşürdü. Bu şüphe sizin psikolojinizde temel muharrik halini alır. Yapıp ettikleriniz “Hayır, ben değerliyim” diyebilmek içindir. Bütün bir ömür bu uğurda geçer.
Servet, kudret, şöhret, meslek, çevre, itibar, etki, güzellik, çekicilik, soy sop, tecrübe, bilgi, yetenek gibi sayısız değer ölçütünü, kendimizi değerli hissetmek için isteriz. Bunlardan bağımsız bir değerimiz olsa bakış açımız tamamen farklı olurdu.
Peki var mıdır insanın içkin değeri?
“İnsan onuru” diye bir laf var. İnsan hakları literatüründe boş boş kullanılır. “Kedi onuru” yok, “çiçek onuru” yok ama “insan onuru” var. Neden? Hepimiz aynı atom, aynı madde isek neden insan olarak bizim farklı bir değerimiz olsun? Kurnaz olduğumuz, diğer varlıklara üstünlük kurabildiğimiz için mi?
Esasında insan onuru tamamen dini bir kavramdır, laik hukukta bulunmaması gereken bir kavramdır. Nitekim Batı’da Yahudi-Hristiyan gelenekten aparılmıştır. “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı” ayeti vardır Tevrat’ta. İnsan onuru buradan gelir (Hukuk mutlak anlamda dinsel bir konudur. Dinden ari hukuk olamaz. Ayrı bir yazının konusu). Saf, tutarlı seküler düşüncede insan onuru olamaz. İnsanın özel bir değerinin olduğu savunulamaz. Ay’daki bir taş parçası ile Dünya’daki bir insan aynı varoluşsal anlam ve değerdedir. Maydanozu koparıp yemek gibi insan öldürmek de tabiidir.
İslam’da insan onuru “kerem” kelimesiyle ifade edilir (İsra, 70). Allah’ın insanda özel bir kerem/cömertlikle tecelli edip, onu üstün donatmasıdır. Yani insan olmanın özel bir değeri vardır.
“Şüphesiz biz insanı en güzel kıvamda yarattık” (Tin, 4) ayeti de bir delildir. Ayette geçen “takvim” (kıvamlandırma) ile “kıymet” kelimeleri aynı kökten (kaf-vav-mim) gelir. Bu kökten türetilen kelimeler Kuran’da yaklaşık 700 kere geçer. Anahtar kavramlardandır. Anlamı: İnsan, kıymetini ilahi kıvamdan alır. Allah insana kıvam (maddi ve manevi duruş) ile birlikte kıymetini vermiştir.
Allah’ın bu kıvam/kıymet verişi, koşulsuzdur. Yani insan mısın, değerlisin. Bitti. Daha çok para, güç, etki, itibar vs. kazanmayla değerin artmaz. Bunları kaybetmeyle de değerin azalmaz. İnsansın, tamsın.
Dünya devasa bir puthanedir. Bizler de putperestiz. Birbirimize sürekli “Değerin şurada, değerin burada” deyip yön gösteriyoruz. Birbirimizin ruh ayarlarını (kıvamını) bozuyor, sonra da birbirimize düşüyoruz. Sen değerlisin, yok ben değerliyim diyerek.
İnsanın ruh ayarları iki şekilde bozulur:
1) Değersiz hissettirmek: Siyahsın, değersizsin. Fakirsin, değersizsin. Diploman yok, değersizsin. Çocuksun, anlamazsın, değersizsin. Herkesin ait olduğu bir alt grup var, değersiz hissetmesi için.
2) Koşullu değerli hissettirmek: Değerlisin çünkü benim evladımsın, benim eserimsin. Değerlisin çünkü falanca soydan geliyorsun. Değerlisin çünkü marka giyebiliyorsun. Değerlisin çünkü şu meslektesin. Değerlisin çünkü paran var. Değerlisin çünkü şuna sahipsin veya buna aitsin.
İkisi de aynı kapıya çıkar: Senin değerin sende değil. Özünde değil. Hatta özün yok. Değerin koşullardan geliyor. Elinde tutabildiğin toplumsal değer ölçütlerinden geliyor. Bağlı olduğun noktalardan geliyor. Sende bir şey yok. Sende değer yok.
Değeri koşullardan gelen insan, koşullarını ilerletmeye, böylece daha değerli hissetmeye çalışır. Fakat bu, dipsiz bir kuyudur. Çünkü hep daha ötesi vardır. Dahası, o koşullara ulaşmakla elde edeceğini umduğu değeri görmedikçe yine değersiz hissedecektir. İçinde yine şüphe duyacaktır.
Jung bunu şöyle ifade eder: “Gururla kendimizi kandırıyoruz. Ama ortalama vicdan yüzeyinin derinliklerinde, hareketsiz, küçük bir ses bize şunu söylüyor: Ahengi bozan bir şey var”.
Hayat, bu sesi bastırma savaşı mı acaba? Hayır, ben değerliyim. Ben önemliyim. Ben güçlüyüm. Ben farklıyım. Ben özelim. “Benim değerim eksik değil” deme savaşı, kendi kendimize, etrafımıza…
Kim başlattı, büyüttü bu savaşı içimizde?
Anne-babalar, devletler, toplumlar insanlara doğru bir değer doktrini ve hissi aktaramıyor. İnsanlar her cepheden “koşullu değer” pompalamasına, taciz ve tecavüzlerine maruz bırakılıyor. Ruh ayarları bozulmuş insanlar, dünya puthanesine uyum sağlama savaşında ömür tüketiyor. Sırayla her nesil sonrakinin değerini bulandırıyor. Ya değer vermiyor ya da kullanmalık değer vererek iğfal ediyor.
Japonya’ya gidip herkesin Japon yeni kullandığını gördüğünüzde siz de elinizdeki paraları Japon yenine çevirirsiniz. İçinde yaşadığınız toplumda değer ölçütleri neyse siz de enerjinizi o ölçütlere yöneltirsiniz. O ölçütlerden yoksun kaldıkça değersiz hissetmeniz de muhtemeldir. Fakat tüm bu değersizlik duygusunu ve değerli olma savaşını, hakiki değeri sorgulama ve bulma fırsatına dönüştürmek de mümkündür.
Otur, düşün ve şöyle de: Benden gidecek hiçbir şey değerimi azaltmaz. Bana gelecek hiçbir şey de değerimi artırmaz. Bunu dediğin an, puthaneden çıkarsın. Hakiki kıvam ve kıymetini bulursun.
İnsanın en biricik yanı değerli görülme arzusudur . Mesele kimin tarafından değerli görülme meselesidir , Görülme arzusunu Allah ile ilişkilendiren biri dünyada görülmemeyi , değerli olmayı çok önemsemeyip put imal etmeyecektir , dünyanın değeri peşinden koşan ve görülmek isteyen kişi kendisini bekleyen binlerce put imali olacaktır.
Peki, 17/70 ayette ne demek isteniyor.her insan değerlidir.
örn herkes eğitimcidir ama her eğitimci değerli değildir.insanın duşunce ve yaşayış tarzı ile belirlenir toplumlara faydalı faydasız, zararlı zararsız vs işlemler öğretmesine göre değer verilir