Hilal Kaplan Olayı ve Kültürel İktidar Problemi


Bir tarafta:

Eşcinsellik gibi tüm insanlığın sapkınlık olarak kabul ettiği fiilleri sevgi diye sunanlar…

Pedofiliyi mazur göstermeye çalışanlar, çocuklara şehvet duyan yetişkinlere anlayış çağrısı yapanlar…

Ensesti kimseye zararı olmayan bir özel yaşam biçimi olarak savunanlar…

Hayvanlarla seks hakkı talep edenler, arsızca yürüyüş düzenleyenler…

Açık evlilik adı altında kadının ve erkeğin istedikleri kişilerle seks yapmasını savunanlar…

Poliamori adı altında hiçbir dini ve medeni dayanağı olmayan çoklu ilişkiler yaşayanlar…

Üç-dört erkeğin birbiriyle evlenmesini övenler… Bunların evlat edinmesini onaylayanlar…

“Eşcinsel çocuklar vardır” diyerek hayasızlığı ve suçu teşvik edenler…

Translık yaygarasıyla çocukları ve gençleri manipüle edenler, cinsiyet değişikliğine yönlendirenler, ömür boyu sürecek travmalara itenler…

Drag queen’lik, queerism ve daha nice melanet…

Hepsi ama hepsi özgürlük adına, bireysel özerklik adına… Ve güya hepsi zararsız, hepsi aşk…

Diğer tarafta:

Hilal Kaplan…

Ne yapmış bu kadın? Bir adamdan boşanmış, bir başka adamla evlenmiş. Sanırsınız ki ahlaksızca, namussuzca bir iş yapmış…

Yahu evlenmiş kadın. Boşanmış, evlenmiş. Bu kadar. Neden bu kadar yaygara?

“Efendim, kanunda 300 günden önce evlenemez” kuralı var.

Sanki yukarıdaki rezillikler hukuka uygun, insanlığa uygun… Hepsi de çatır çatır savunuluyor… Türkiye’de şimdilik bir kısmı… Eğer önü alınmazsa yarın hepsi…

Kaldı ki burada yanlış olan Hilal Kaplan’ın 300 günden önce evlenmesi değil. Yanlış olan kanundur. Yanlışı yapan da kanun koyucudur. Türkiye’de örf ve adet hukukunda kadının iddet süresi 90 gündür. 300 gün nereden çıkıyor? Topluma değil de hevasına göre kanun yapan kanun koyucudur asıl problemli olan. O kanun koyucu da her kimse, hangi idraksizler heyetiyse artık…

Ama asıl problem bu da değil. Asıl problem, dinsizlerin her türlü özgürlüğü, hatta sapkınlığı kendilerine hak olarak görmesi… Dindarlara ise en meşru ve temiz tercihleri bile hak olarak görmemesi… Ve bu çifte standardın -dillerinden düşürmedikleri- (dindar) kadına şiddet boyutuna varması…

Cumhuriyet döneminde rejim aileyi bir devlet dairesi gibi kurgulamıştır ve kurgulamaktadır. Devlet, aileyi şekillendirmeye ve mıncıklamaya doymamıştır. Aile içi tartışmalardan nafakaya, mirastan velayete… Tüm alanlar sorun yumağı… Boşanmayı zorlaştıran, sancılı ve yabani bir olaya dönüştüren de yine bu totaliter rejimdir.

Dinen boşanmak helaldir. Kınanacak bir şey değildir. Zor bir şey de değildir. Tabii Türkiye’de devlet buna izin vermiyor. “Birbirinizi rezil edin de ikna olayım” diyor. Ne haddineyse… Güya dindar iktidar bile bu rezilliği düzeltmiyor. Anlamıyor ki düzeltsin. Evet, problemin özünü anlamaktan bile aciz dindar yöneticiler… Çözme iradesi var mı, ona sıra bile gelmiyor.

Zina etmeyen, berbat da olsa evliliklerine devam etmeye çalışan dindarlar rejimin “romantik mazbut aile” kurgusuna en fazla uyum sağlayan kesimdir. Halbuki bu kurgu toplumun çoğunluğu için gerçekçi değil. Böyle bir kurgunun dayatılması insani değil. Dindarlar modernizm zokasını fena yutmuş durumda. Ve artık postmodernizm zokasını, post-truth zokasını da yutuyorlar. Hep edilgen, hep savunmada kalıyorlar.

Peki neden?

Çünkü kendi özgürlük felsefeleri yok.

Tekrar edeyim: Dindarların bir özgürlük felsefesi yok.

Her şeyleri tepkisel… Her şeyleri “Biz öyle değiliz”, “Yok efendim biz şöyleyiz” demeye matuf…

Şuursuz bir milletvekili çıkmış, eşcinselliği öven filmi çok beğendiğini ve tekrar tekrar izlemeye gittiğini söylüyor. Ahlaksızlığın bayrağını sallıyor. Başındaki başörtüsünden, Müslüman kimliğinden utanmadan… Daha doğrusu utanarak… Kendisinin esaslı bir hayat felsefesi olmadığından kime neyi ispat edeceğini şaşırmış…

Tipik bir muhafazakar… Güya dindar, güya dindarların sözcüsü, vitrini…

Bu kadın bizim din kardeşimiz aynı zamanda. Vasat bir okumuşumuz. Yarım aydınlanmasının kof gururuyla raconlar kesiyor sürekli… Gerçek bir aydınlığı asla yok. Derin bir farkındalığı, idraki falan asla yok. Nasıl olsun? Nerede, hangi kültürel vasatta yetişmiş ki olsun?

Türkiye’de dindar camianın, hatta dindar kesimin liderlerinin bir özgürlük felsefesi yoktur. Dindar camia özgürlük fikrini bilmez, işlemez, geliştirmez. Dünyadaki özgürlük akımları karşısında, Türkiye’ye de sirayet eden dalgalar karşısında apışıp kalır. Sonra da kütle halinde sürüklenir.

Dindar camiadan inhiraf eden güya aydın ve filozof karakterlere bakın. Hepsinin şahsiyet problemi vardır. Hiçbirinin esaslı bir doktrini hiçbir zaman olmamıştır. Bir zamanlar anti-batıcıdır, sonra batıcı olmuştur. Bir zamanlar tutucudur, sonra liboş olmuştur. Dönüşümleri hep bu kabilden, sınıfsal ve komplekslidir.

Ama asıl sorun bu bireysel inhiraflar değil. Asıl sorun, gerçek sorun şu; tekrar edelim: Dindarların bir özgürlük felsefesi yok. Özgürlük felsefesi geliştirme dertleri de yok. Bu yönde etkileşimleri ve sinerjileri de yok.

Dindar söylem tamamen itaat, biat, yörüngeme gir, lidere uy, baştakinin gözüne gir… Hep bu türden bedevice, vahşice şeyler… Hangi cemaate, cemiyete girerseniz girin. Hepsi itaatçi. Hepsi “Şahsiyetini bırak da gel” doktrinini benimsemiş. Siyaset de böyle, medya da böyle, akademi de böyle, ticaret görünümlü rant dağıtımı da böyle…

Böyle yabani bir kültürle zuhur ediyorsunuz. Sonra da “Kültürel iktidarı kuramadık” diyorsunuz. Soruyorum: Böyle yabani bir altyapıyla ince, latif, nafiz bir iktidar kurmayı umuyor musunuz gerçekten? Yoksa bu itiraftan da siyasi bir menfaat mi umuyorsunuz? İflah olmaz zekanızla…

Sahiden kültürel iktidar kurmak istiyorsanız yolunu göstereyim:

a) “Kim ne özgürlük vaat ediyorsa ben daha çoğunu vaat ediyorum” diyeceksiniz ve gerçekten daha çok özgürlük sunacaksınız. Bunu yapabilir misiniz? Hayır. Sonuçta birileri eşcinselliği savunurken siz de ensesti savunacak değilsiniz.

O halde…

b) “Ben daha çok değil ama daha doğru, daha insancıl, daha şifalı ve nitelikli özgürlük vaat ediyorum” diyeceksiniz ve bunun gereğini yapacaksınız. Kısacası alternatif bir özgürlük felsefesi geliştireceksiniz. O kadar ki özgürlüğün tanımını siz yapacak, resmini siz çizeceksiniz. Ve bu resim öyle politik sahteliklerle dolu olmayacak. Sahiden güzel, ferah, nezih ve cazibeli olacak. Necis olanı da korkusuzca kesip atacak.

Hilal Kaplan şahsiyetsizleştirici itaat telkinleriyle dolu siyasi arenanın sembollerinden biri. Aslında bu evlilik olayında yaptığı bir yanlış yok. Tam tersine, hassas ve dikkatli bir insan ki nikahı umursuyor, nikahlı ilişki kuruyor. Aşık oldum deyip dinen ve hukuken yanlış bir fiil işlemiyor.

Fakat yıllardır hizmet ettiği itaatçi söylem dönüp onu vuruyor bugün: “Herkesi taraf olmaya, boyun eğmeye çağıran, kişilik nüanslarını ve çiçeklerini solduran bir söylem dünyasına hizmet ettin yıllardır. Madem öyle sen niye dar kalıpların insanı olmuyorsun?” diye insanlar ona başka bir cephede biriktirdikleri kini kusuyorlar. Gündemdeki boşanma ve evlilik süreci bazında haksızlar. Fakat büyük resim, o meşhur büyük resim var ya, büyük resim açısından da gayet ibretlik bir musibet olmuş oluyorlar.

Hilal Kaplan’ın uğradığı musibeti biz dindarlar, hepimiz hak ediyoruz. Çünkü felsefesiz, aksiyonsuz, reaksiyoner bir güruhuz. Dindar camianın çabalarına bakın: Hemen hepsi reaksiyondur. Kaynak biz olamıyoruz. Akıntı biz olamıyoruz. Mevcut akıntılarına uymak ya da uymamak: İşte bütün meselemiz bu.

Ben Hilal hanımı tanımıyorum. Kendisini bir kere dinledim. Akıllı bir kadın olduğunu anladım. Olup bitenlerden ders çıkarabilir. Hepimiz ders çıkaralım. Bir özgürlük felsefesi üretelim. Şu zavallılıktan kurtulalım. Çarpıklıktan kurtulalım. Herkese siyasi itaati öğütlediğimiz bir ülkede kendimizin de özgür olamayacağımızı anlayalım. Çarpıklıkların aşılamayacağını anlayalım.

Mesela… Kanunen 18 yaşın altı çocuktur. Bireysel farklılıkları gözetmeyen, zırva bir kural. İslam çocukluktan çıkışı bireysel biyolojik ve entelektüel olgunlukla ilişkilendirmiş. Çok daha insancıl, çok daha doğru. Nikah gibi hakları da buna bağlamış. Bugün Avrupa’da cinsel ilişkide rıza yaşı çoğu ülkede 14-15’tir. Bu yaştaki çocuklar seks yaparsa ne hoş… Eşcinsel ya da trans olurlarsa daha da özgürler, daha da hoş… Ama bu yaştaki çocuklar anne-baba rızasıyla nikahlanırsa suç… Nikahsızlık özgürlük, nikah suç… Bu nasıl bir saçmalıktır!

İki kadın birbiriyle evlenirse özgürlük, aşk… İki kadın bir adamla nikahlanırsa yobazlık, suç… Neye göre? Hangi özgürlük felsefesine göre?

Dinde en uç görünen cevazlar bile bu post-truth çağının sapkınlıkları karşısında tertemiz ve asil kalır. Sorun şu ki dindarların bir özgürlük felsefesi üretecek duruşları yok. Cüretleri yok. Hepsi ya o ya bu güç odağının ağzına bakar durumda… Kimi kaba, kimi ezik, kimi sinsi, kimi eyyamcı… Hür şahsiyetler yok ki hürriyet felsefesi olsun. Hürriyeti tanımlayanlar ve sunanlar, insanları rahatlatanlar Müslümanlar olsun…

Durumumuz bu. Bizim itaat saplantılı zihniyetten sıyrılmamız, oturup bir özgürlük felsefesi üretmemiz lazım, tekrar ediyorum. Siyasi iktidarın ağzına bakarak olmaz o iş. Sen felsefeni üreteceksin, siyasiler hayata geçirecek. Eğer Müslüman kimlik taşımakta dürüstlerse, şahsiyetli insanlarsa…

Sosyal kimlik olarak dindar, aynı zamanda da şahsiyetsiz devlet adamlarından, siyasilerden, bürokratlardan bıktık. İslami müktesebatları yüzeysel. Batılı müktesebatları hiç yok. Zavallıca sürükleniyorlar. İstanbul Sözleşmesi: Alkış… Feshediliyor: Yine alkış… 6284: Kırmızı çizgimiz, alkış… Er geç arızalı olduğu idrak edilecek ve ilga edilecek: Yine alkışlayacaklar…

Uzun sözün kısası şu: Dindar, muhafazakar ne derseniz deyin bir iktidar var. Bu iktidarın bazı hususlarda tamamen samimi olduğuna inanırım. Fakat rejimin Müslümanlara attığı dayaklardan ötürü şahsiyetleri çarpıklaşmış durumda. Özgür, berrak, adil ve cesur düşünemiyorlar. “Sessiz devrim yapıyoruz, susun, kişiliksiz davranın” diyorlar. İtaatten başka bir dil ve model geliştiremiyorlar. Sonra da “Kültürel iktidar olamadık” diye zavallıca ağlıyorlar. Kültürel iktidar olmanın yolunu gösterdim: Özgürlük felsefesi geliştireceksiniz.

Bunu yapabilseydiniz sizin en masum özgürlükleriniz, boşanma ve tekrar evlenme gibi nezih özgürlükleriniz bu kadar saldırı konusu olmazdı. Başkalarının sapkınca fiillerinin alkışlandığı bir dünyada…

Hadi bakalım. Sadece iktidarınızı değil, varsa nitelikli kültürünüzü, özgün bir kafayla geliştirdiğiniz hak ve özgürlük felsefenizi izhar edin de görelim. Yararlanalım. Huzur bulalım.

Hilal Kaplan Olayı ve Kültürel İktidar Problemi” üzerine 12 yorum

  1. Teşekkürler. Derinlikli analizini memnuniyetle okuduk.

  2. Emir Hocam,
    Merhaba.
    Öncelikle kıymetli görüşleriniz ve cesur duruşunuz için teşekkürler. Yeniden ideal bir toplumsal ve siyasi yapının inşasında ve devamında her şeyden önce hukukçulara ve siyasetçilere ihtiyaç var. İnşallah adediniz çoğalır.
    selam ve muhabbetle.

  3. Hilal devrim yaptı dindar kadın altı ay beklemesi lazımdı ama hatun dayanamamış hasrete önceden işi bitirmiş iyi İran da yaşamıyor yoksa Taksim’de taşlanirdi.yikmaya çalıştığı cumhuriyet e dua etsin

  4. “Fakat rejimin Müslümanlara attığı dayaklardan ötürü şahsiyetleri çarpıklaşmış durumda.”

    _Bunu söyledikten sonra aşağıdaki dil çok incitici ve itici…_ *Kendini ana kütleden ayıran “onlar” dilini de samimi bulmuyorum; “Kahrolası bizimkiler ben hariç” mantığıyla yazılmış bir yazı…

    Özgür, berrak, adil ve cesur düşünemiyorlar.” “Sessiz devrim yapıyoruz, susun, kişiliksiz davranın” diyorlar.
    Vesaire vesaire…

  5. Muhafazakarlık,Kapitalizme açılan bir yoldur,sadece dindarlıkla ilişkilendirmek saflık olur.Muhafazakarlıkda tıpki diğer ideolojiler gibi Avrupa menşeilidir, sosyalizm ve kapitalizmin alternatifidir. İslam ve dindarlık ,muhafazakarlıktan farklıdır.

  6. Ağzınıza, kaleminize sağlık düşüncelerimize tercüman oldunuz

  7. zorlama bir Hilal Kaplan savunması olmuş .

  8. İslam hukukunda miras kadına 3de 1 medeni hukukda eşit islamda çok eşlilik mübah medeni hukukda zina islamin yaygınlaştığı dönemle şimdiki dönemi kıyaslayın fakihler ne diyor bir örnek verin bu arada ensar bakındaki olaylarıda hatırlatalım ne dersiniz adil bir islam yönetimi daha iyi olmaz mı sizin görüşünüz siyasal islam bu islama ve Türk örf adetlerine ters düşer anlayans

  9. Kimse ne hilal’in nede yıldızın uçkur ile ilgileniyor. Ancak siz her yediğiniz naneyi dine imana yamamaya çalışma gayretiniz, ve sizin insan aklı ile alay etme çabanız sizi kendi kendinize haklı çıkarma çabasına sokuyor. Ve çevrenize saldırıyorsunuz.

  10. Hocam dilinize sağlık bunları ve bu gibi konuları sürekli dile getirilmeliki bu konuda gerekli adımlar atılsın çok güzel izah etmişsiniz

  11. Maşallah ilk defa okuyorum sizi ama tebrik ederim duygularımıza farklı bir açıdan bakıp tercüman oldunuz teşekkürler

  12. Nokta atışı.. Elinize sağlık hocam, senelerdir bunun sancısını çeken biri olarak her cümlenize tek tek katılıyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir