Evlilik Romantizminden Nikah Realizmine Cinsel Açılım İhtiyacı



19 yaşında, Amerika’da öğrenciydim. Benim yaşımda oğlu olan Türk bir abimiz bir gün şu beklenmedik haberi verdi: “Oğlanı evlendirdim”. İmrenmeyle karışık şaşırdım. “Nasıl, neden?” dedim. “Kız arkadaşı vardı. Aldım karşıma. ‘Oğlum’ dedim. ‘Bir kere zina etmendense on kere evlenip boşanman daha iyidir”.

Bu yaklaşım benim kalıplarıma sığmıyordu. Muhtemelen o abimizin de kalıplarına sığmıyordu. Fakat kendisi, romantizmden sıyrılarak, Amerika’nın özgür kültürüyle İslam’ın özünü buluşturmuş ve realist bir çözüm bulmuştu. Hayali bir dünyanın ideal çözümü değildi bu. Gerçekti, haktı.

Çocuğuna evliliğinin geçici olmasını telkin etmemişti. Ömürlük olmasını da telkin etmemişti. Sadece tevekkül göstermişlerdi. Gelenek-yenilik çatışmasından kurtulamayan, günün sonunda ikisinin güzelliklerini deremeyen modern Müslümanların kaybettiği tevekkül…

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki cinsel sıkışmaya dikkat çeken sosyal medya paylaşımları yaptım ve bazı muhafazakarlardan şu acayip tepkiyi aldım: “Muta nikahını mı savunuyorsun?”

Bunu diyenler muta nikahını bilmiyorlar. Muta nikahının haram olması kısa sürmesinden değil, süre tayin edilmesindendir. 70 senelik bir muta nikahı yapsanız da haramdır. Çünkü tevekküle aykırıdır. Sahabelerin bile Müslümanlığını beğenmeyen, çok idealist günümüz hocalarının kaybettiği değer var ya, tevekkül, işte o… Eğer bu değeri kaybetmemiş olsalardı binlerce ilahiyat hocası, memleketin içinde bulunduğu ve dinle ilişkili olduğu apaçık meydanda olan cinsel sıkışmaya bir çözüm aramazlar mıydı? Vitrindeki iffetin mahrem kabinlerde ne kadar yıpranmış olduğuna dikkat çekmezler miydi? Mazbut hoca imajından bir parça olsun feragat etmeyi göze almazlar mıydı?

Bu yazıyı yazdığım sırada sözüne güvenilir bir ilahiyatçı-hukukçu hocamızın Twitter paylaşımını gördüm: Lisans dönemindeyken evli erkek hocasına müstehcen resimlerini gönderen hanım öğrencinin kariyer basamaklarını nasıl tırmandığını ve şu an İslami ilimler dersleri verdiğini anlatıyordu. Buradaki ahlaksızlığın sorumluluğunu pay etsek büyük parça fıtratı inkar eden muhafazakarlara düşer. Sadece seküler özgürlüğe değil, dinin yalın özüne de hasım olan bu tuhaf dindar sınıfın sebep olduğu baskı ortamı, değer ve düşünce iliklerimizi kurutmuş durumda.

Bizim vazgeçilmez olması gereken değerimiz, dürüst bir özle yaşamaktır. Diğer bütün değerler buna nispetle talidir. Aile de buna dahildir. Devlet de dahildir. Hatta din de dahildir.

Görmüyor musunuz? Toplumda çok ciddi bir cinsel gerilim var. Türk milleti sağlıklı değil. Instagram’da geziniyorum; yüzlerce “çekici kadın” profiliyle karşılaşıyorum. Hepsi sanal karakterler… Reel hayatta böyle bir çekicilik yok; tam tersine bayağı mesafeli, tanımadığını itici, öteleyici bir kadınlık yaşanıyor Türkiye’de. Peki ya erkekler? Bir yandan şuh kadınların peşinde dolanıp, diğer yandan “namuslu” kadınları tercih etmiyorlar mı? Kadınıyla erkeğiyle bizi kim bu tutarsız ve riyakar dünyaya itiyor peki? Hayatımızı korkak ve tatsız hale getirenler kim?

Batıda kamusal iletişimde net insan profili egemendir. Kadının ve erkeğin davranışları muğlak değildir. Özel alanlarda, yine net ve öngörülebilir bir çerçeve içinde her tür cinsellik yaşanır. Belki tatsızlık derecesinde kursuz, nazsız, testsiz… Rahat ve dürüst…

Türkiye gibi şark toplumlarında ise dürüstlük, her konuda olduğu gibi, cinsiyet ilişkilerinde de mümkün değildir. Erotizm bütün yaşamı, özellikle de yeni yaşam mecramız olan sosyal medyayı doldurmuş durumda. Hem de en helezonik ve karmaşık biçimlerde…

Türkiye’deki ne batı uygarlığıdır ne doğu medeniyetidir. Dinin ve geleneğin yanlış etkilerle öne çıktığı, moderniteninse her hamlede daha da vahimleştirdiği bir kültürsüzlük manzarasıdır.

Mesele soyut bir kültür ya da ahlak probleminden ibaret de değildir. Maddi sonuçlar doğurmaktadır. Zira bir milletin enerjisini nasıl değerlendirdiğiyle ilgilidir. Eğitimiyle, bilimiyle, ekonomisiyle, geleceğiyle, hatta ahiretiyle ilgilidir.

Kendimden örnek vereyim: Hayatımın en verimsiz dönemi üniversite yıllarımdır. Arkadaşlarım hafta sonları partilere koşarken, deli gibi içip kusup sevişirken, ben o dindar hayatın yükünü taşıdım. Hafta başı geldiğinde her anlamda boşalmış ve tazelenmiş akranlarımın arasında ben bir sabır taşının hüznü ve gerilimiyle boy gösteriyordum. Haliyle derslerime de tam kapasite eğilemedim. Yıllar böyle geçti. Peki sevap mı kazandım? Hiç sanmıyorum. Ben Allah’ın hükmüne göre yaşamıyordum ki… Geleneğin boğucu kalıplarına sıkışmıştım. Ve kurtulmam yıllar aldı. Tam ve düzgün kurtulduğumdan da emin değilim.

Şimdi de Türkiye’de gördüğüm aynen budur: Allah’ın emretmediği düzeyde bekaret, tek eşlilik, ömür boyu evlilik vurgusu yapan, lümpenlikle karışık bir softa rejimi hüküm sürüyor topraklarımızda. Milyonlarca gencimizin yıllarını düşük enerjiyle, dalgın, şaşkın, verimsiz geçirmesine yol açıyoruz. Kıyıyoruz onlara. Eziyet ediyoruz. Onlar da dönüp ahlakçılıklarıyla başkalarına eziyet eden, alttan alta günahlara sürüklenen riyakar yetişkinlere dönüşüyor. Bu iffet değil. Din hiç değil. Bunun adı cahiliye…

Bu cahiliyeden nasıl çıkacağız, emin değilim. Ama iki şeyi çok iyi biliyorum: Birincisi, bu konuları artık top çevirmeden konuşmamız gerektiği. İkincisi, konuşmamıza engel olmak isteyecek zorbalara kulak asmamamız gerektiği… Milletlerin ufkunu cahil güruh çizmemeli; münevverler, mütefekkirler çizmeli. Bu yapılmadıkça memleketin makulü arayan kitlesi; bir yanda gelenekçi yobazların, diğer yanda feminist, eşcinsel ve benzeri aşırılıkçı grupların tesiri altında sıkışmaya devam edecektir.

Bu noktada şu meşhur tespit hatıra geliyor: Türkiye’de muhafazakar kesim yaklaşık yirmi yıldır iktidarda olmasına rağmen kültürel iktidar olamadı. Neden acaba? Muhafazakarların biraz fazla -haliyle de biraz riyakar- muhafazakar olmasından dolayı olabilir mi?

Muhafazakarlar; dine eklenmiş ağırlıklardan kurtulmayı önerenleri, öz vurgusu yapanları kolayca “içerideki hain” damgasıyla yaftalıyor. Dışarıdakileri zaten iflah olmaz düşman olarak görüyor (Türk toplumunda her kesimin yaptığı gibi). Bu sıkışma içinde Müslüman tefekkürü canlanamıyor. Pek çok konuda değişim önerileri içeriden gelemiyor; baskı suretinde yine dışarıdan geliyor. Avrupa’dan geliyor, onların fonladığı etki gruplarından geliyor. Müslümanlar Türk toplumunun cinsel enerjisine dair ne söylemiş? Ecnebi yaklaşımlara tepkisellikten başka ne yapmış? Hemen her konuda olduğu gibi…

İfade özgürlüğü, şeffaf yönetim, adil yargı hakkı, işkence yasağı, kadın-erkek dengesi, gelir dağılımı vs. konularında Müslümanlar kendi içlerinden, özgün bir yaklaşım üretmiş mi? Ciddi ve olgun bir arayışa koyulmuş mu?

Hariçten konuşanların bala zehir kattığı bir gerçek. Bu gerçek, Müslümanları büsbütün tepkisel ve ürkek yapıyor. Zehirli balı yutmakla kusmak şeklinde iki seçeneğimiz kalıyor; savrulup duruyoruz. Müslümanlar olarak, kendimiz tarafından başlatılmayan tartışmaların oyuncağı oluyoruz. Bölünüyoruz. Didişiyoruz. Hemen her konuda bu trajik oyun tekrar tekrar sahneleniyor.

Acaba biz sorunları ne zaman kendimiz itiraf edecek, kendi aklımızla çözüme kavuşturacağız? Bunu çok merak ediyorum.

Memleketimizin vahim sorunlarından birini gündeme getirmek için bu yazıyı yazmaya karar vermiştim. Hayli uzun bir girizgah oldu. Sorunun adını koymak gerekirse şöyle diyebiliriz: Cinsellik buhranı.

Sorunu ilk olarak Twitter’da ve Facebook’ta bir paylaşımla tartışmaya açtım. Bu konuda ciddi bir kriz yaşandığı fakat konunun dokunulmazlarla dolu bir mayın tarlası olduğu hemen aşikar oldu. Olsun, mayınlar patlasın, birilerinin imajı patlasın ama bu hayati konu gündeme gelsin, tartışılsın:

10 yaşından itibaren çocuklarda cinsel dürtüler uyanıyor. Uyanış dönemi 15 yaşına kadar sarkabiliyor. 10-15 yaşındaki çocukların (ki bunlar meri kanunlara göre çocuk olsalar da fıkha göre reşit sayılabilmektedir) bedeninde artık yemek-içmek, uyumak, tuvalete gitmek gibi tabii bir ihtiyaç var: Cinsellik.

İzleyen yıllarda sürekli artan bu son derece tabii ihtiyaca nasıl karşılık vereceksiniz? “Cinsel arzular sınırsız doğaldır. Buyur çocuğum; doya doya, kuralsız cinsellik yaşa” mı diyeceksiniz? “Evlenmeden cinsellik olmaz. İş sahibi olmadan da evlilik olmaz, okul bitmeden iş sahibi olunmaz” diyerek bu zorunlu ihtiyacın giderilmesini 10-20 sene ileri mi atacaksınız? Yoksa kafayı kuma gömme seçeneğini mi işaretleyeceksiniz?

Evet, hayatında cinsellik yok diye kimse ölmüyor. Fakat milyonlarca insan sağlıksız yetişiyor ve mutsuzluğa kapak atıyor. El attıkları her işi verimsiz kılıyor. Hayatında cinsellik olmayan genç, en hafif ifadeyle, kabızdır. Yani tıkanıktır. Temel ihtiyaçlarından birini giderememekte, başta anne-babasının, sonra çevresinin kollama görünümlü zulmü karşısında ezilmektedir. Ezilmiş ve dengesini kaybetmiş nesiller, dengesiz bir halka vücut vermektedir.

Gelenek-görenek adına, ayıp-günah adına insan fıtratına savaş açmış olanların kendilerini dindar/muhafazakar addetmesi tuhaf değil mi? Her şeyden önce çocuklarımızın sağlığını muhafaza etmemiz gerekmez miydi? “Benim çocuğumun öyle ihtiyaçları yoktur. Varsa da göz ardı edilmelidir” inkarcılığıyla muhafaza ettiğimiz şey ne? Çocuğumuz değil, dinimiz değil, sağlığımız değil… Peki ne?

Sağlığın en yalın tanımı şudur: İnsanın ruhen ve bedenen dengede olması. Aşırı cinsellik yaşayan insan sağlıksız olur. Fakat ihtiyaç duyduğu düzeyde cinsellik yaşamayan insan da sağlıksız olur. Bunlar 2+2=4 seviyesinde bilgilerdir.

Cinsel ihtiyacı birtakım perhizlerle kontrol altına alabilirsiniz. Uyarıcıları azaltma yoluyla da kısmen kontrol edebilirsiniz. Süblimasyon ya da spor gibi başka mecralara kanalizasyon ile de cinsel arzuları kısmen aşabilirsiniz. Dönemsel olarak sabrı -ki bu orucu da içerir- tavsiye edebilirsiniz. Ama bütün bu çözümler asıl çözüme destek mahiyetindedir. İstisnadır. Asıl çözüm, cinsel arzunun tatmin edilmesidir. Bu da 2+2=4 seviyesinde bir bilgidir.

Nasıl ki yemek arzusuyla baş etmek için ne çözüm bulursanız bulun bir miktar yemek yemeniz gerekir, cinsel arzuyla baş etmenin en doğal ve zorunlu yolu da bir miktar cinsellik yaşamaktır. Ne olur burada aklınıza mastürbasyon gelmesin; çünkü mastürbasyon cinsellik ateşini söndürüyor mu, harlıyor mu, ne kadar faydalı, ne kadar zararlı, belli değil.

Özellikle ilk gençlik yıllarında cinsellik arzusu üst düzeydeyken cinselliğin alt düzeyde yaşanması, bir bebeğin süt ve mama perhizine sokulmasından farksızdır. Böyle saçma ve yıkıcı bir terbiye metodu olamaz. Bu inkarcı yaklaşım kabul edilemez. Fakat tam da bunu yapıyoruz. Cinsel arzu inkarcılığı ile gençlerimizi görmezden geliyoruz. Onlara şiddet uyguluyoruz. Kendilerini kötü ve suçlu hissettiriyoruz. Böylece dengesiz yetişkinlerin, verimsiz bir geleceğin tohumlarını kendi ellerimizle atıyoruz.

Tabii burada zincirlerini kıramayan gençleri konu ediniyorum. Zincirlerini kıran gençler ayrı dramların konusu oluyor. Çünkü zincirler er ya da geç karşılarına çıkıyor. Hiçbir yerden olmasa bile kendi psikolojilerinden çıkıyor. Sonuçta hangi toplumda yaşadıkları belli, soludukları hava belli. En basitinden; cinsellik için nikah aramayan kadınların yüzde kaçı evlilik kurumunu da kökten anlamsız buluyor? Erkeklerin yüzde kaçı nikahsız ilişki yaşamış kadınlarla evlenmeye yanaşıyor? Pek azı…

Esasen burada “evlilik” ile “nikah” kavramlarını birbirinden ayırmak gerek ki her şeyin düğüm olduğu nokta burası…

Evlilik, birlikte hayat kurma romantizmidir. Nikah ise cinsel birliktelik yaşamayı içeren bir sözleşmedir. “Nikah” kelimesi Arapça “cinsel ilişki” anlamına gelir.

İslam’da aslolan nikahtır; evlilik değildir. Nikah dini bir olaydır. Evlilik ise kültürel bir olaydır. Evlilik de güzeldir fakat dini bir çerçeve değildir. Dini zorunluluk olan şey nikahtır. Nikahın şartları da son derece yalındır, basittir. Bu şartları karşılıklı rızayla arttırabilir, kafanızdaki evliliğe taşıyabilirsiniz. Yani evliliğinizi kültürel olarak tasarlayabilirsiniz. Böylece dinle kültürü harmanlamış olursunuz. Fakat yeri geldiğinde dinle kültürü birbirinden ayırt edemiyorsanız dine de dindara da haksızlık etmiş olursunuz. Çünkü din, belli kültür kalıplarının dayatılması için değildir. Kültürü güzelleştirmek, yerine göre de askıya alabilmek içindir.

İşte bu karmaşa içinde hukuk da karışmıştır. Gerek fıkıh gerekse modern hukuk söylemleri fazlasıyla kültür şablonları, hatta dayatmaları içermektedir. Hukuk bugün nikahı da konu edinmektedir, evliliği de… İkisinin aynı şey olmadığını bilen hukukçu neredeyse kalmamıştır.

Tekrar edelim: Nikah bir birliktelik sözleşmesidir. Nikah, kadın ile erkeğin üzerinde anlaştıkları şartlar dahilinde cinsel ilişki yaşamasıdır. Evlilik ise kadın ile erkeğin ev ve hayat kurma iradesidir. Romantik bir olaydır. Hukukun konusu değildir. Nikahın şartları herhangi bir evlilik modellemesini içerirse evlilik -sözleşmeyle sınırlı olarak- hukuki bir olay olur.

Bu ayrım niçin önemli? Çocuklarınız henüz ev kurma yaşına gelmemiş olabilir. Hatta 40 yaşına kadar da evlenecek olgunluğa erişmeyebilir. Ya da güzel bir evlilik hayali kuran kimi insanların karşısına birlikte hayat kuracağı kişi çıkmayabilir. Böyle durumlarda insan evlenmez. Onun hakkıdır, tercihidir. Fakat nikah yani cinsel ilişki bambaşka bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın yuva kurma, hayat arkadaşlığı yapma, dünya-ahiret yoldaşı olma ile birebir ilgisi yoktur.

Elbette nikahı yani cinsel ilişkiyi “biriyle hayat kurma” noktasına kadar erteleyebilirsiniz. Bu saygın bir tercihtir. Fakat başka seçenekler de mevcutsa… Bu tercih dayatılmıyorsa… Şu an Türkiye’de böyle bir dayatma var. Ve bu dayatma yüzünden yani nikah=evlilik özdeşleştirmesi yüzünden evlilik dışı = nikahsız birliktelikler de haddinden fazla… Çünkü etkili olan din=kültür özdeşleştirmesi insaflı değil, fıtri değil… İnsanların bedenleriyle ve gönülleriyle kabul edebileceği bir şey değil…

Türkiye’deki nikahsız birlikteliklerin sorumlusu kim? Bunun başlıca sorumlusu; nikaha İslam’da olmayan düzeyde anlamlar yükleyen, bidate saplanmış dindar kesimdir. İslam’da nikah; kadın ile erkeğin cinsel ilişki içeren bir sözleşme yapmasından ibarettir. Sözleşmede hürriyet esastır. Çok geniş bir sahada pazarlık yapmak caizdir. Yat, kat, araba gibi maddiyat istemek de caizdir. İlgi, sıcaklık, maneviyat istemek de caizdir. İslam, sözleşme sahasını geniş tutarak evrensel bir yaklaşım geliştirmiştir. Tek bir birliktelik biçimini, ideal evlilik romantizmini dayatmamıştır. Bu dayatmalar İslam’dan çok İslamcı, bidat ehli dindarların elinden çıkmıştır.

Nikah adı verilen yalın helali beğenmeyen, hayatı zorlaştıran dindar/muhafazakar kesim bir yandan memleket çocuklarının sağlığına zarar veriyor, diğer yandan da fıtri ihtiyacının peşine düşen, meşruiyet kapıları yüzüne kapatılmış gençleri hor görüp, dışlıyor. Hor görülmesi gereken birileri varsa o da aşırı muhafazakarlaşmış dindarlardır.

Dileyen, şahsi hayatında dilediği kadar kısıtlı olabilir. Evliliği de dilediği kadar romantize edebilir. Bekareti ve cinselliği olağanüstü bir mevkie koyabilir. Fakat bu tür kültürel tutumları din diye pazarlamak kabul edilemez. Zira dinde bu tür süslemeler yoktur, fıtrata savaş açmak hiç yoktur.

Kaldı ki kadim kültürde gençler erken yaşlarda evlendirilirdi (Daha doğrusu nikahlanırdı; ayrı ev kurulmazdı). Halen de batılı kültürde gençler erken yaşlardan itibaren suçluluk duymadan cinsellik yaşayabiliyor. Modernist Türk toplumunda ise dindarından sekülerine hep birlikte gençliğin farklı cenahlarını budamak için yarış halindeyiz. Dindarlar evlilik kutsamasıyla gençlere kıyıyor. Sözüm ona çağdaşlar da cinsellik yaşına gelmiş çocukların/gençlerin nikahlanmasındansa hapislerde çürümesini tercih ediyor. Nikahı ortadan kaldıran politikalara alkış tutuyor.

Burada akla şu soru gelecektir: Yüksek evlilik idealizmi içermeyen nikahlı ilişkiler artarsa aile ne hale gelir? Şunu kesinlikle söyleyebilirim: Aile kurumu şimdikinden daha fazla yara almaz. Tam tersine, orta ve uzun vadede daha sağlıklı temellerde yeniden dirilme imkanına kavuşur.

Ne İslam’a göre ne de modern hukuka göre “aile” gerçek ya da tüzel kişidir. Hukuk kişileri muhatap alır. Yani kadını ve erkeği. Onlar aile olmak isterlerse aile oluşur. İstemezlerse aile yıkılır. Günümüzde aileyi sürdürmenin zorlaşmasının asıl nedeni, kişilik gelişiminin zorlaşmış olmasıdır. Kişilik gelişiminin zorlaşmasının nedeni ise insanların hür tercih yapabildikleri toplumsal atmosferin bulunmaması, zihinlerinin fuzuli etkilerin altında olmasıdır. Fuzuli etkilerin başında da cinselliğe ilişkin abartılı kabuller gelmektedir. Cinselliğin biyolojik ve hukuki zeminde, yalın bir mantıkla yorumlanmaması gelmektedir.

Peygamber Efendimizin hayatı boyunca 12 eşi olmuştur. Bunlardan sadece Hz. Aişe bakiredir. İlk göz ağrısı, sevgili hayat arkadaşı olan Hz. Hatice duldu, üstelik kendisinden 15 yaş büyüktü. Bu somut örneklik ortadayken sanki bekaret dinin emriymiş gibi yüzlerce yıl boyunca propaganda yapılmıştır. Allah’ın helal kıldığı boşanma, çoğu günahtan daha fazla kınanmıştır. Halbuki boşanmak, daimi huzursuzluğa katlanmak kadar insanın maneviyatını tahrip etmez. Huzursuzluğa teslim olan, ruhen esir olur. Allah’tan başkasına esir olan, Allah’a yol bulamaz. Genç yaşta veya mükerrer nikahlanma konusunda tevekkül göstermeyenlerin konu esaret evliliklerini sürdürmeye gelince teslimiyeti öğütlemesi dini bir tavır değildir. “Tabu” kavramıyla açıklanmalıdır.

Bekaret tabusu, boşanmama tabusu, okul bitirmeyi ve iş bulmayı bekleme tabusu, dört dörtlük merasim ve evlilik yapma tabusu gibi İslam’ın özüyle alakası olmayan anlayışlar Müslüman toplumları o kadar istila etmiş durumda ki hayatının baharındaki gençleri nasıl baskıladığımızı fark etmemiz mümkün olmuyor. Çaresiz boyun eğiyorlar. Ve zamanla kendileri de bekareti olmayana değer vermeyen, dulları ikinci sınıf gören huzursuz yobazlara dönüşüyorlar. Kendilerine edilen zulmü çocuklarına ediyorlar.

İslam ne güzel, ne tatlı… Kadın ve erkek konuşur, dürüstçe şartlarını ortaya koyar, anlaşır. Ciddi uyuşmazlık halinde de adilce ve dürüstçe ayrılır. İşte bu kadar. Bu ayrılık kadını da erkeği de değersiz kılmaz. Allah katında kılmaz, Peygamber katında kılmaz. Ama günümüzün ultra ahlakçı Müslümanları nezdinde kılabilir. O Müslümanlar ki Allah’ın ve Peygamberin tanıdığı genişliği beğenmezler. Daha katı sınırlar olsun isterler, dayatırlar.

Uzun sözün kısası şu: Evlenip hayat kurma aşamasına kadar cinselliğin ertelenmesi yönünde gençlere doğrudan-dolaylı baskı yapmak bir zulümdür. Müslüman aileler bu zulümden vazgeçmek zorundalar. Çocuklarının fıtri ve dini haklarına saygı göstermek zorundalar. Cinsel enerjisini sezdikleri çocuklarını nikaha yönlendirmeliler. Onları dar kültürel kalıplar içinde boğmamalılar. Allah’ın dinine göre tavır takınmalılar.

Anne-babalar nasıl çocuklarına ayrı ayrı ekonomik destek oluyorlarsa gerekirse müşterek olarak da destek olmalılar. Onların tam bir gençlik yaşamasını kolaylaştırmalılar. Müslümanlar çocuklarını ruhen ve bedenen doyumsuz kılıp, dünya ölçeğinde rekabet gücünden yoksun bırakmamalılar. Dürüstçe nikahlanan, gerektiğinde düzgünce boşanan insanları -özellikle de kadınları- kirlenmiş görmekten vazgeçmeliler. Bekareti ve evliliği, fıtrattan ve dürüstlükten üstün bilmemeliler.

Eğer bir gün Müslüman ailesi tekrar güçlenecekse bu zoraki telkinlerle ve din makyajlı tabularla değil, şeffaf ve dürüst insanların yetişmesiyle, onların gönüllü ve huzurlu birlikteliğiyle olacaktır.

Şahsi hayata fazlasıyla karışan toplum, insan hürriyetine ket vuran aile sağlıklı değildir, olamaz. Sağlıklı insanlar da yetiştiremez. Gelenek değil, modern akımlar da değil, Allah’ın tanıdığı sınırlar ve hürriyetler çerçevesinde bir tazelenmeye, cinsel açılıma muhtaç olduğumuz meydandadır.

Şeffaf ve dürüst iletişime dayalı cinsel açılım gerçekleşmedikçe toplumumuzun diğer unsurları da perdeler ardında bozuk işlemekten, verimsizlikten kurtulmayacaktır. Çünkü cinsel enerji yaşam enerjisidir. Cinsel vaziyet, bütün vaziyeti etkiler.

Cinsel konularda gerçekçilik, bizi hayatın bütününe karşı gerçekçi kılacaktır.

” üzerine 38 yorum

  1. Merhaba, resmî nikahım oldu ve boşandım. Düğünüm olmadan boşandığım için toplum tabularıyla zordayım, nikahım olmamış gibi sayıyorlar. Görüştüğüm kişiler bana nikahım yokmuş gibi bakıyor ve açıkladığımda ayrılıkla karşılaşıyorum. Artık evlenmeyi de düşünmüyorum. Toplumun bakışı, bahsettiğiniz tabular değişsin isterdim. Ama çok zor. Umarım yazınız etkili olur.

  2. Yani ne denilebilir ki? Bu zamana dek hocalarımız/münevverlerimizce görmezden gelinen, hatta sakıncalı bulunan bir sorun üzerine böylesine vazıh, iyi bir yazı okuduğum için -20’li yaşlardaki bir genç olarak-
    şaşkınım. Emir hocamıza çok teşekkürler, sonsuz hürmetler…

  3. Aynı kanaatteyim. Bu yazı için teşekkür ederim.

  4. Gelenek ve din ayırdına uyanmak için yazınız güzel bir başlangıç. Muhafazakar kesimin lincine karşılık gençlerin meramını ”cesurca” dile getirdiğiniz için gençler sizi anlayacak ve fikirlerinizi destekleyecektir. Nikahın anlamı üzerine uzunca durdunuz fakat nikahın amacı aile kurmak, insanlığa faydalı nesiller yetiştirmek değil midir? Cinsel ihtiyaçtan dolayı kurulacak nikah akdi amaçlarından sapmasına yol açmayacak mı?

  5. Gelenek ve din ayırdına uyanmak için yazınız güzel bir başlangıç. Muhafazakar kesimin lincine karşılık gençler, meramlarını ”cesurca” dile getirdiğiniz için sizi anlayacak ve fikirlerinizi destekleyecektir. Nikahın anlamı üzerine uzunca durdunuz fakat nikahın amacı aile kurmak ve insanlığa hizmet eden nesiller yetiştirmek değil midir? Cinsel ihtiyaçtan dolayı kurulacak nikah akdi amaçlarından sapmasına yol açmayacak mı?

  6. Varılan sonuç çok isabetli bence. Zira cinsellik ve cinsel yönelim müdahaleye baskılamaya müsait bir alan değil. Bu konu tamamen “içsel alana” ilişkin. Çok çok, birliktelik sonucu istenmeyen gebelikleri önleme, kürtaj vs konularında bilgilendirilmek gibi ufak dokunuşlar yapılabilir.

    Gidilen yol ise, biyolojik gerçekliklere aykırı olan din ya da kültür normlarını akla uyarlamak isteyen -muhafazakar- çabayı gösteriyor. Bu da esasen söz konusu din ya da kültürel kuralların ne kadar geçersiz olduğunun da ayrı bir göstergesi gibi.

    Şöyle ki, eğer bu nikah ilanen yapılacaksa, evlilikle sonuçlanmayan ve “evlilik romantizmi” içermeyen her türlü nikah “sevişmek için yapılmış bir nikah”ın ilanı olacaktır. Böyle birşey gençlerin psikolojisi ve özel yaşam duygusunun gelişmesi bakımından ne derece sağlıklı olabilir? Nikah ilanen olmayacaksa, o halde salt cinsellik için yapılan birliktelik de niyet olarak içinde nikahı barındırıyor. O halde nikaha ne gerek var?

    Böyle bir nikahın geçerlilik şekli, sonuçları, kuralları, sona ermesi, sorumlulukları vs daha fazla ortaya konmalı.

  7. Ergenlik çağını her aklına estiğinde sevişen Amerikalı gençlerin arasında geçiren Emir Bey’in, Amerika sevişkenliğini İslam’a uyarlama çalışması olmuş.

    Nikah evlilik demektir. Evlilik aile, aile de nesil demektir. Bütün sorunların sebebini cinselsizliğe bağlamak nasıl bir hezeyandır. Paragraflar dolusu yazıda nesil kelimesi geçmiyor. Varsa yoksa cinsellik.

    İnsan ile hayvan birkaç yön ile ayrışır. Hayvanda cinselliğin tek amacı nesildir. Mesela zevk için sevişen, hayatı anlamlandırmak için cinsellik yapan çok az hayvan vardır,belki de yoktur.

    Din duygusu insan ile hayvanı ayrıştıran bir yöndür ve cinsellik konusunda insana bir takım kurallar getirir. Nikah (evlilik) bu kurallardan biridir. Evlilikten de asıl murat nesildir. Hayatı her kanı kaynadığında seksle anlamlandırmaya çalışmak kanaatimce insan aklının uydurduğu zevkli bir bidattir. Evliliklerdeki asıl gaye olan nesli geri plana atmaktır.

    Cinsellik zevkli bir olmasaydı, canlılar boşu boşuna çaba sarfederek çocuk sahibi olurlar mıydı? Ya da cinsel zevkin sonunda çocuk gizlenmiş olmasaydı yine de seks yaparlar mıydı?Örneğin Allah şöyle bir şey murat edebilirdi pek tabii.Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar şu yemişten 12 tane yesinler ve dokuz ay sonra çocuk sahibi olsunlar. Erkekler de sadece cinsel beraberlik için yaratılmış olsaydı tam da Emir Bey’in istediği kıvamda bir dünya olurdu.Yemiş yiyerek nesil üret,zevklenerek hayatı anlamlandırmaya çalış. Bunun böyle olmasının sebebi insanı hayvandan ayıran bir başka yönü olan imtihanıdır kanımca.

    Ez-cümle; insanlığın kurtuluşu her aklına geldiğinde seks yapıp rahatlayan, kolayca nikahlanıp,kolayca boşanabilen defolu mantıkta değil, mü’min nesiller yetiştirmeye odaklı evliliklededir. İnsan kaliteli mü’min olmaya çalışırsa hayvandan ayrılır,aksi halde hayvan olmaz ondan da aşağılara iner.Zira hayvanlık alemi fıtratını bozmamakta sebat eden canlılardandır. Muhtemelen her akıllarına geldiğinde zevk için seks yapmayı düşünemediklerinden!Keşke bazı insanlar hayvanlık derekesinde olabilseler değil mi?!

  8. Nikah= biyolojik ve hukuki
    Evlilik= kültürel ve abartılı
    Şeklinde bir argüman olmuş temelde.

    Yanlış.

    Her toplumda nikah kurumu kültüreldir, hiçbir toplumda sadece biyolojik ve hukuki değildir.

    Talakın Araplarda bize göre daha kolay görünmesi de kültüreldir.
    Nikah kişinin tevekkülüne, vicdanına bırakılamaz. Öyle olsa sadece SEKS SÖZLEŞMESİ olur.
    Ayrıca tarafların istismarına açılır ki genelde kadınlar mağdur olur.

    Nikahın kişinin keyfine ve vicdanına bırakılmış, dolayısıyla kolayca çözülebilecek bir seks bağına dönüşmesi ile Batı toplumlarına atfedilen cinsel çok eşlilik arasında sadece ŞEKLEN bir fark kalacaktır.

    Sonuçta da gençler arasında nikahlı olduğu kişiye hem kendi bakışı hem başkalarının bakışı SEKS PARTNERİnden farksız olacaktır.

    Emir beyin çıkış noktası haklı görünmekle birlikte sonuçta gençlerin sık sık cinsellik amaçlı nikahlanıp boşalıp boşanmasından başka bir yere gelmiyor. Bu çok ham bir yaklaşım.

  9. Merhaba,
    Öncelikle sonradan yapılan yorumlara çok şaşırdım. Açıkçası biraz fazla cahilce olmuş. Ortada bir sorun var. Hoca, bu sorunu tartışmaya açmış ve sorunun çözümünün ne şekilde tıkandığını da belirtmiş. Tam olarak nasıl tıkadığını belirttikleri yine aşağıya baya saçma yorumlar yapmışlar. Esasında bunlar hep slogan ve basit retorikten ibaret.
    Önemli bir husus hocanın Amerika’daki eğitim hayatına da vurgu yapılmış bir yorumda. Yurtdışında yaşayan birisi olarak buradaki cehaleti anlayamadım. Zira yurtdışında pek çok Müslüman öğrenci var ve durumları pek de içaçıcı değil hocanın anlattığı bahis yönünden. Maalesef bu tip yorumlara cevap vermek dahi insanı utandırıyor.
    Arap toplumunki kültürellik vs. de hiç anlamlı bir argüman olmamış. O adam istediği gibi dini veya cinselliği yaşayabiliyor sanırım kültürelliği sayesinde ama diğerlerinin kültürü mü buna müsaade etmiyor? Yoksa insan fıtratı kişinin ırkına göre mi değişiyor? Sorunu tartışmaya açmaktansa bu kadar basit argümanlarda çözüm aramaya çalışmanın manası nedir? Yani olaya bu şekilde yaklaşanlar neyi çözmüş oluyor? Mesela yurtdışındaki gençlere önerileri nedir? Sabredin mi? Örneği az görülmemekle birlikte bir anda bu adamların elden gitmesi durumunda vebali kimler üstlenecektir? Şunu da bilin bu şekilde bir anda kayan adamlar hem geri dönmüyor, hem de aşırı şekilde dine ve müslümanlara düşman oluyorlar.
    Benim en çok hayıflandığım husus, Emir hoca gibi akademisyenlerimiz gerçekten tartışılması gereken konuları (ki cinsellik tartışması mesela Dücane Cündioğlunun da önemli konularından birisiydi, yani yeni değil) dile getirip ortaya bir şeyler koymaya çalışıyor. Bu düzeydeki hocalarımıza laf yetiştirmeye çalışmadan önce gerçekten onlarla tartışabilecek seviyede olup olmadığınızı ve yerinizi bir düşünün. Aksi takdirde bu adamlar topluma küstürülüyor ve bizim gibi bu insanlardan gerçekten faydalı şeyler duyduklarını ve belirli konuları artık en azından tartışabildiklerini düşününler zararlı çıkıyor. Eğer bir çözüm öneriniz varsa hocaya yorum yazın. Yoksa basit tukakalarla olacak iş değil bu.

    Yazının için teşekkür ederiz hocam. “Belki anlamak istemeyecekler seni… Belki anlamazlıktan gelecekler… Belki gülecekler, belki küçümseyecekler ama, sen Allah’a dayanacak ve yürüyeceksin…”.

  10. Emir Bey gayet gerçekçi bir yazı yazmış. Yapılan yorumlar erdemli insan profili neden yazılmamış sadece cinsellik ön plana çıkarılmış tarzında.Piyasa zaten bu konuda yazılmış kişisel gelişim kitaplarıyla dolu.
    Emeğinize sağlık hocam..

  11. Emir Bey gayet gerçekçi bir yazı yazmış. Yapılan yorumlar erdemli insan profili neden yazılmamış sadece cinsellik ön plana çıkarılmış tarzında.Piyasa zaten bu konuda yazılmış kişisel gelişim kitaplarıyla dolu.
    Emeğinize sağlık hocam…

  12. Hocam bu yazınız ümmetin kanayan yarası. Artık kimse kimseye aracı olmuyor. Küçük yaşlarda evlenen insanlar, kaç yaşına gelmiş insanlara evliliği çok görüyor. Oku ayaklarının üzerinde dur. Yıllarca bunu duyduk.. Cemaatler vakıflar ancak adam yetiştirmenin derdinde… İnsanları evlendirmek isteyen kaç vakıf hoca dernek var? sonuç koca bir boşluk. O kadar kaliteli ınsanlar tanıyorum bekar..Üzücü. Allah bizi hayırlara çıkarsın. Vesselam

  13. Toplumda ciddi bir soruna eğilmişsiniz. Nikah bireylerin sosyal çevrelerine ilan edilmedikçe geçerli midir? Türkiye’de evli adamların onları tanımayan 2 şahit bulup cinsel doyum amacıyla gizlice kıydığı nikahlar ne kadar doğru ve hak? Bu konularda da fikrinizi merak ediyoruz hocam. Türkiye evlilik ve boşanma konusunda Katoliklerden daha Katolik. Aile içi şiddetin önemli bir nedeni de bu bence. Bu konudaki yazıların devamını bekliyoruz. Saygılar

  14. üniversiteye kadar en azından lise bitene kadar çocukları boş bırakmamalı dini eğitimi iyi verip ve sosyal olarak da boş bırakmadan futbol olur çeşitli spor aktiviteleri ile zinadan ve flört ten korumak. Üniversiye de gelince çocuk istiyorsa evlendirmek iyi bir çözüm.

  15. Hocam, yazınız için ve cesaretiniz için müteşekkirim. Bu konuyu bir şekilde gündeme yetirip korkmadan konuşmamız gerekiyor. Maalesef bin bir türlü muhafazakar tepki; bu konunun konuşulmasında amaç sanki insanları serbest cinselliğe teşvik edip aile kurumunu yıkmakmış gibi hemen üzerine kapatmaya çalışıyor.
    Evliliğin “seks sözleşmesine” dönüşeceğin kaygıları belirtilmiş. Ancak hocanın evlilik ve nikah ayrımına dikkat edilmeli. İslamda nikah aynen bu ifadedeki gibi bir anlama gelir, yani bir “seks sözleşmesi”dir. Nikah, “milki mut’anın elde edilmesi”dir. buradaki anlam muhatap ile onun cinselliğinden istifade etme yani bu hakkı kendisi için elde etme, başkasının kullanımına açılmaması konusunda bir anlaşma yapmak demektir ki herhalde herkesin evlendiği/nikahlandığı kişiden ilk beklediği şey kendisi dışında biriyle cinsellik yaşamamasıdır. Hukuk diliyle nikah bir sözleşmedir ve üçüncü kişiler sözleşmenin taraflarına ait olan hakları kullanamazlar. Bu demek değildir ki nikah ya da evlilik sadece cinsellik demektir, ancak sözleşmenin üzerine kurulduğu asıl konu budur.
    Cinselliğin, nesil üretmek için olduğu, zevk için olamayacağı yoksa hayvan olacağımız argümanına ancak “Allah’tan kork” diyebiliyorum, her cinsellikte nesil üretsek halimiz nice olurdu. Biraz cinselliğin psikolojik anlamına bakalım ve iki cins arasında yaşanan neredeyse her ilişkinin bu terimin geniş anlamı içine girdiğini görelim. Nesil üretmek, yetiştirmek tabi ki hayatımızın en önemli kısımlarından biri ancak zevk almak amacıyla nikahlı cinsellik yaşamak İslamda hiçbir şekilde ayıplanan bir konu değil; aşırılık göstermek, fazlasıyla düşkün olmak vb gibi şeyler aynen yemek içmekte olduğu gibi tabi ki kınanabilir, bu ayrı bir konu.
    Beğenmediğimiz selefiler bu konuya el atmış ve kendi toplumunun yapısına uygun (misyar nikahı gibi) pratikleri meşrulaştırmış.
    Bizim de yapmamız gereken cinselliğin “meşru dairede” nasıl yaşanacağına dair yeni yorumlar, uygulamalar geliştirmek. Yoksa su akıp yolunu buluyor ve kimsede meşruiyet kaygısı kalmıyor.
    Hocamıza tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Yüreğinize sağlık. Allah kaleminize kuvvet versin. Vesselam

  16. Olumsuz yorumlar dahi sunduğunuz çözüme yönelik. Dolayısıyla böyle bir sorunun varlığını kabul ettirmek bile önemli.

  17. Tarihçesine bakacak olursak, evlilik veya nikah yeryüzü ilk yaratıldığı yani Hz. Adem (AS)’dan günümüze kadar devam eden ilk müessese olmakla birlikte içinde cinsellikten öte bir çok amacı ve unsuru barındırır.
    İnsanlık evlilik veya nikah yoluyla kurulan hukuki bağ sonucunda devamını sağlar. Bu hukuki bağı tanımayanlar, inancımıza göre, hak ihlali yapmış ve başta kendisi ve muhatabı olmak şartıyla yeryüzünde zulüm ve fesada karışmışlardır. Bu da yine inancımıza göre bir takım cezai müeyyide gerektiren bir durum ortaya çıkartır.
    Bireylerin yaratılışı bu hukuki cinsel birliktelikler neticesinde cereyan eder. Bunlardan sadece Hz. Adem (AS) ve Hz. İsa (AS)’ın durumları birbirine benzerlik göstererek diğer tüm insanlardan farklılaşırlar.
    Allah’a, ahiret gününe / hesap gününe, peygamberlere inananlar salt cinsel birliktelik amacıyla evliliği veya nikahı bir araç olarak göremezler. Şayet dinimiz yüce İslam, biz inananlara namazı, orucu, zekatı, hac ve hayattaki diğer vesileleri fırsat bilerek Rahman’a yaklaşmayı (nefis/ruh terbiyesi ile) bir amaç edinmeyi emreder. Evlilikleri yani nikahları da asıl bu bağlamda okumak gerekir. Canı istediği zaman karnını doyuran, canı istediği zaman ruhunu zevklerle zehirleyenden Allah’ın istediği kul profili çıkması mümkün değildir. Müslüman öncelikle dünyada yaşadığını, tıpkı kendisinden önceki kavimlerin sınandığı şeylerden yani (sıkıntı ve zorluklardan) kendisine sevimli kılınan kadın, mal, evlat gibi dünyanın geçici menfaatlerinden sınanmadan cennete giremeyeceğimizi bizlere haber veriyor.
    Günümüzde kültürel dayatmalardan ötürü zorlaştırılan evlilikler dikkat çekmek adına böylesine önemli bir konunun salt cinsel ihtiyaçların giderilebileceği daha kolay bir araç haline dönüştürülmek istenmesi kabul edilebilir bir şey değildir.
    Müslüman öyle insandır ki birlikteliği de ayrılığı da sadece Allah için olandır. Her kim birlikteliğini Allah’ın rızası için değil de dünyalık kazanımları için yaparsa, gayesine bu dünyada ulaşma ihtimali olabilir lakin ahirette kendi payına bir nasibi olmayacağını Allah bizlere haber vermektedir. Gaye bu dünyada bir şey sahibi olmaya çalışmak olmamalıdır; gaye Allah’ın bu dünyada bize verdiği/lütfettiği nimet karşısında şükrümüzü yapıp Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır.
    Gücü yeten gençler evlensinler tabi ki, gücü yetmeyen gençler ise içinde yaşadıkları toplumda zulüm ve fesada sebep olmaması için oruç tutsunlar, kendilerini yakıtı insan ve taşlar olan cehennem azabından korusunlar.
    Rabbim hidayetimizi arttırsın, bizleri istikamet üzere kılsın inşAllah.

  18. Yazınız için teşekkür ederim öncelikle. Yeterince müspet yorum yapılmış. Sadece şunu söylemek istiyorum. Evli olup da bekarlara oruç tavsiye eden abiler, Katoliklerin ve bizim güya ehli tariklerin, fakirlik iyidir çalışmaya gerek yoktur inancı ile aynı cizgidesiniz. Muhafazakarlık ile İslam aynı şeyler değildir. Saygılar..

  19. Yazınız ilginç, haklı olun olmayın bu buhranı İslami hassasiyetlere sahip birilerinin ele alıyor oluşu çok güzel. 20lerine yeni girmiş biri olarak nikah/evlilik ayrımı yapmanız -varolan sistemden çok farklı bir anlayış olduğundan olsa gerek- beni sorgulamaya itti. Anlamadığım nokta şu; bu bağlamda aileyi, sağlıklı bir aile ortamında hayırlı evlat yetiştirme çabasını nereye oturtacağız? Aslolanın cinselliğin esas alındığı nikah olduğu, evliliğin tercihe bağlandığı bir toplum/din anlayışında nesil nasıl bir hal alır merak konusu.
    Her halükarda bu sorunu sahiplenmeniz bana gençler olarak yalnız olmadığımızı hissettirdi, teşekkürler.

  20. Yazınız büyük ölçüde kendini tekrar eden anlamsız uzun bir yazı olmuş. Tezinizi çok daha kısa bir yazıyla sarih bir şekilde ortaya koyabilirdiniz. Yazınız kendini tekrar eden birçok ifade içerirken maalesef tezinizi kanıtlamak için gerekli olan dayanaklar bakımından oldukça eksik. İslamda nikah ile evliliğin birbirinden farklı kurumlar olduğunu iddia ediyorsunuz ancak buna dayanak olarak nikahın Arapça kelime anlamından başka bir şey sunmuyorsunuz.

    Yazınızdan aldığım izlenim şu; ortaya koyduğunuz sorunu, böyle bir sorun olduğunu kabul etmemek zor, tezinize kanıt olarak ileri sürüyorsunuz. Bu nedenle yazınız sürekli olarak sorunun etrafında dönüyor, tezinizi ortaya koyduktan sonra dahi, Kur’an’dan, hadisten veya islam tarihinden tezinizin doğruluğunu kanıtlayacak deliller sunmak yerine sorunun büyüklüğünü anlatmayı sürdürüyorsunuz. Maalesef, ortaya koyduğunuz sorun ne kadar gerçek bir sorun olsa da, sadece böyle bir sorunun varlığı teziniz için kanıt olamaz. Şahsi kanaatim teziniz bu haliyle bir insanın beyin fırtınasından öteye gitmeyen, ciddiye alınması zor bir savdan fazlası değildir.

    Saygılarımla.

  21. Açıkçası böylesi ciddi bir konuda iddialarınızı temellendirmeden söylemeniz beni şaşırttı. Evliliğin geciktirilmesi/ düğünlerin abartılması konularına dikkat çeken saygıdeğer hocalar görmeme rağmen konuyu bu şekilde ele alan hiç kimseyi görmemiş olmak da tereddütümü artırıyor. Efendimizin yaşantısını anlattıklarınızla bağdaştırmakta güçlük çekiyorum. İslamdaki nikahın/ evliliğin aslının nasıl olduğunu kaynaklara bağlayıp sahabeden örneklerle desteklemenizin -haddim olmayarak- daha faydalı olacağını düşünüyorum, çünkü konu çok çok ciddi. Akademik ve islami yönlerinizi bildiğim ve fikirlerinize değer verdiğim için şaşkınlığımı mazur görün 🙂

  22. Yazınız ilginç, haklı olun olmayın bu buhranı İslami hassasiyetlere sahip birilerinin ele alıyor oluşu çok güzel. 20lerine yeni girmiş biri olarak nikah/evlilik ayrımı yapmanız -varolan sistemden çok farklı bir anlayış olduğundan olsa gerek- beni sorgulamaya itti. Anlamadığım nokta şu; bu bağlamda aileyi, sağlıklı bir aile ortamında hayırlı evlat yetiştirme çabasını nereye oturtacağız? Aslolanın cinselliğin esas alındığı nikah olduğu, evliliğin tercihe bağlandığı bir toplum/din anlayışında nesil nasıl bir hal alır merak konusu.

    Her halükarda bu sorunu sahiplenmeniz bana gençler olarak yalnız olmadığımızı hissettirdi, teşekkürler.

  23. Merhaba hocam. Öncelikle bir genç olarak benim bile kendi kendime söyleyemediğim, belki açıklayamadığım, belki anlamadığım hususlarda böylesine bir yazı yazdığınız için size teşekkürü bir borç bilirim. Bilginize laf etmek haddime değil, eleştirilerinize de sonuna kadar katılıyorum. Fakat şunu söylemeden geçmek istemiyorum: bu toplumda bazı istisnalar dışında bahsettiğiniz kesimin içinde bu yazdıklarınızı bırakın anlayacak, bunları düşünecek insanlar, aileler, anne-babalar bulmayı ümit etmek bile fevkalade uçuk bir hayal bence. Yazınızda kullandığınız “Evlenmeden cinsellik olmaz. İş sahibi olmadan da evlilik olmaz, okul bitmeden iş sahibi olunmaz” diyerek bu zorunlu ihtiyacın giderilmesini 10-20 sene ileri mi atacaksınız? Yoksa kafayı kuma gömme seçeneğini mi işaretleyeceksiniz? – Anne-babalar nasıl çocuklarına ayrı ayrı ekonomik destek oluyorlarsa gerekirse müşterek olarak da destek olmalılar. Onların tam bir gençlik yaşamasını kolaylaştırmalılar.” kısımlarının bu durumu da aslında zımni bir şekilde açıkladığını düşünüyorum. Günümüzde nikahın, evliliğin ailelerce de bu denli ötelenmesi ve zorlaştırılması aynı zamanda ekonomik değil midir? Ki burada ailelerin çocuklarını iş sahibi olduktan sonra nikahlanmaya, evlenmeye teşvik etmeleri de aslında bir anlamda kendilerinin çocukları için ekonomik bir yük altına girmek istememesinden kaynaklanmıyor mu? İşaret ettiğiniz çözüm yöntemini makul görmekle birlikte ben bu toplumun çocuklarını rahatlatacak bu yolu izlemesini ve bunun için fedakarlık yapması ihtimalini maalesef gerçekçi göremiyorum. Bu sebeple de ben de sizin gibi gençlik yıllarımı verimsiz, sıkıntı içinde ve geleceği bekler şekilde geçirmek durumunda kalıyorum. Umarım doğru ve hayırlı olana ulaşabiliriz. Selametle…

  24. NİKÂH MI EVLİLİK Mİ?
    -ergenlik, cinsellik, erken evlilik, çok eşllik/poligami-
    .
    ASBÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr.Emir Kaya –kendi sitesinde- ‘’Evlilik Romantizminden Nikah Realizmine Cinsel Açılım İhtiyacı’’ başlıklı bir yazı yazmış. Oldukça cesur bir yazı. Muhtemelen erkek camiasından ciddi oranda destek görecek. Çünkü baştan sona kadar ‘’-biyolojik- erkek bakışını’’ yansıtıyor. Ve –özetle- şöyle diyor;
    .
    ‘’Batıdaki gençler cinselliklerini serbestçe yaşayabiliyor, bizim gençlerimiz [biz] ise cinsel olarak sıkışmış vaziyetteyiz, İslami bir cinsel açılım ihtiyacı var, cinsellik için evliliği beklemeye gerek yok, çünkü evlilik başka, nikah başka bir şey, dinimizde asıl olan –evlilik değil- nikahtır, nikah cinsel ilişki demektir, ergenliğe giren gençlerimiz nikahlanarak cinsel birliktelikler yaşasınlar/yaşamalılar ki, cinsel olarak en aktif/güçlü oldukları bir dönemde hayatlarını en verimsiz –kabız- bir şekilde yaşamış olmasınlar…’’(Kaya’nın yazısına bkz).
    .
    Emir Kaya’nın, bazı doğrularla birlikte –kanaatimizce- çok ciddi yanlışlar içeren bu yazısı, 1-Hukukî, 2-Dinî, 3-Biyolojik/tıbbî açıdan ele alınabilir. Ancak konunun hukukî boyutunu Emir bey şu ifadeleri ile zaten kendisi özetlemiş durumda;
    .
    ‘’İşte bu karmaşa içinde hukuk da karışmıştır. Gerek fıkıh gerekse modern hukuk söylemleri fazlasıyla kültür şablonları, hatta dayatmaları içermektedir. Hukuk bugün nikahı da konu edinmektedir, evliliği de… İkisinin aynı şey olmadığını bilen hukukçu neredeyse kalmamıştır.’’(E.Kaya)
    .
    Demek ki hukukçuların hemen hepsi nikâh ile evliliğin iki ayrı şey olduğunu kabul etmiyor. Yani Emir beyin ‘nikâhla evlilik farklı şeylerdir’’ şeklindeki yaklaşımını doğru bulmuyor.
    .
    İşin dinî boyutuna gelince, burada da durum gayet nettir; İslamda evlilik denilince akla gelen zorunlu olarak nikâhtır, bunun aksi -evlilik ile nikâhın iki farklı şey olması- söz konusu olamaz. Bu çok yanlış bir yaklaşım. Kur’anın hangi ayetinde böyle bir ayırım var? Nebimizin hangi uygulamasında böyle bir ayırım var?
    .
    Emir bey şöyle diyor; ‘’ Esasen burada “evlilik” ile “nikah” kavramlarını birbirinden ayırmak gerek ki her şeyin düğüm olduğu nokta burası… Evlilik, birlikte hayat kurma romantizmidir. Nikah ise cinsel birliktelik yaşamayı içeren bir sözleşmedir. “Nikah” kelimesi Arapça “cinsel ilişki” anlamına gelir.’’(E.Kaya)
    .
    Evet, nikâh, cinsel ilişkiye cevaz veren bir sözleşmedir ama bu ilişkinin biyolojik(gebelik, doğum), psikolojik(sevgi, merhamet), medenî-hukukî(talak, iddet, miras), malî(mehir-nafaka) ve sosyal(akraba ilişkileri vb) sonuçlarını da kabul etmeyi gerektiren bir sözleşmedir. Yani bu bir yükümlülük aktidir aynı zamanda, sadece cinsel ilişki hakkının elde edilmesine indirgenemez.
    .
    Nikâh kelimesinin Arapçada “cinsel ilişki” anlamına geldiği de doğru değildir. Nitekim Rağıp el-İsfahanî şöyle diyor; ‘’Nikâh’’ sözcüğünün temel anlamı ‘(nikâh) akdi’ ile ilgilidir. (Evet) Sonradan müsteâr olarak ‘cima etmek’ anlamında kullanılmıştır. (Ama) Temel anlamının cima ile ilgili olup sonradan müsteâr olarak ‘(nikah) akdini’ ifade etmek için kullanılmış olması muhâldir. Çünkü cima ile ilgili isimlerin tümü birer kinâyedir…’’(İsfahanî, el-Müfredat, n-k-h, s.1482)
    .
    İşin biyolojik/tıbbî boyutuna gelince, burada da ciddi sorunlar var. Şöyle ki (konuyu iyi izah edebilmem için mecburen seksüel terimler kullanacağım, bu bazılarınızı rahatsız edebilir ama buna mecburum). Önce Emir beyden bazı alıntılar yapalım;
    .
    ‘’Nasıl ki yemek arzusuyla baş etmek için ne çözüm bulursanız bulun bir miktar yemek yemeniz gerekir, cinsel arzuyla baş etmenin en doğal ve zorunlu yolu da bir miktar cinsellik yaşamaktır. Ne olur burada aklınıza mastürbasyon gelmesin; çünkü mastürbasyon cinsellik ateşini söndürüyor mu, harlıyor mu, ne kadar faydalı, ne kadar zararlı, belli değil. Özellikle ilk gençlik yıllarında cinsellik arzusu üst düzeydeyken cinselliğin alt düzeyde yaşanması, bir bebeğin süt ve mama perhizine sokulmasından farksızdır. Böyle saçma ve yıkıcı bir terbiye metodu olamaz. Bu inkarcı yaklaşım kabul edilemez. Fakat tam da bunu yapıyoruz. Cinsel arzu inkarcılığı ile gençlerimizi görmezden geliyoruz. Onlara şiddet uyguluyoruz. Kendilerini kötü ve suçlu hissettiriyoruz. Böylece dengesiz yetişkinlerin, verimsiz bir geleceğin tohumlarını kendi ellerimizle atıyoruz.’’(E.Kaya)
    .
    Bu yaklaşımda iki ana problem var; 1-Olaya salt biyolojik açıdan bakılıyor ve üstelik de 2-Tamamen erkek bakışı ile bakılıyor. Kızlar/kadınlar hiç düşünülmüyor. Onlar sadece cinsel obje -erkeklerin boşalmasını ve rahatlamasını sağlayan bir arzu nesnesi- olarak algılanıyor. Bu elbette ki kadınlar için travmatik bir durum ama erkekler için de öyle. Çünkü bu şekilde davranan bir erkek kendisinin üstün cinsten olduğunu düşünür ve kızları yalnızca birer arzu nesnesi olarak görmeye başlar. Bu yüzden de cinsiyetlerin yetişkinlik dönemindeki işlevlerini tam olarak öğrenemez. Bundan dolayı kadın erkek ilişkisini çirkin bir biçimde yorumlar. Bu yanlışın acısını tabi ki öncelikle kadınlar çeker ama kültürün dayattığı bu yapay/zorlama üstünlük, kişiliği temel değerlerden kopardığı için sonuçta erkek de acı çeker. Çünkü cinsellik, iki eşit partnerin ortak eylemidir. Aşkta ve cinsellikte, bir partnerin kendi kibirliliğini tatmin için öteki partneri hiçe saymasına yer yoktur. Bu bir istismar ve kabalıktır ve aşkın/cinselliğin yasalarına uymadığı için erotizmin temelini de çökertir (1).
    .
    Emir bey ergenliğin/gençliğin aynı zamanda dürtü kontrolünün kazanıldığı bir eğitim/terbiye dönemi olduğunu unutuyor. Ayrıca ergenlik -Emir beyin sandığı gibi- ne salt biyolojik bir gelişmedir ne de 14-15’li yaşlarda biter. Ergenliğin erken, orta ve geç ergenlik olmak üzere üç dönemi vardır ve günümüzde yaklaşık olarak 20-21 yaşlarında biter. Evet, ergenlik, cinsel ve psikososyal olgunlaşma ile başlar ama ancak bireyin bağımsızlığını, kimlik duygusunu ve sosyal üretkenliğini kazandığı bir zamanda sona erer. Yani ergenlik; sadece biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal gelişimsel değişikliklerle de karakterize olan bir dönemdir. Bu yüzden, ergenliğin bitiş zamanı, erişkin kimliğin ve bağımsızlığın kazanılması ve çalışmaya başlanarak iş sorumluğunun alınması gibi faktörler nedeniyle değişkenlik gösterir. Günümüzde bunun en erken 19-21 yaşlarında sona erdiği düşünülmektedir. Bu dönemi tamamlamamış bir ergen, özellikle ruhsal olarak olgunlaşmış –yani gerçekten ergen olmuş- değildir (Emir beyin dediği 13-15’li yaşlar ergenliğin başlangıcı veya ilk evresidir, bitişi değil, tarım toplumunda iş hayatı ve sorumluluk alma -herkes toprakta çalıştığı için- bu yaşlarda başlardı ama günümüzde iş böyle değil).
    .
    Erken ergenlik döneminde (11-14 yaş arasında) hızlı bir biyolojik gelişme ve davranışsal değişiklikler gözlenir. Birey kız ya da erkek kimliğini algılamaya başlar. Cinsel kimliğini pekiştirir. Çevresel tutumlar da genci cinsiyetine uygun biçimlerde davranmaya sevk eder. Ergen böylece cinsiyet rollerini içselleştirmeye başlar. Orta ergenlik döneminde (15-18 yaş) ise anne babadan ayrışma, farklı birey olma ve bu durumu anne babaya kabul ettirme çabaları yoğundur. Geç ergenlik dönemi de 18 yaş dolayında başlar ve kimlik duygusunun bütünleşmesi ile yaklaşık 21 yaşlarında sona erer.
    .
    Her bir ergenlik döneminin kendine özgü çatışmaları ve kazanımları olur. Ergenler, kimlik oluşumu süreciyle birlikte bilişsel gelişimin hızlanması, dürtüsel gereksinimlerde ve duygu yoğunluğunda artma, pre-ödipal ve ödipal çatışmaların yeniden alevlenmesi, meslek seçimi, karşı cinsle kurulan ilişkiler, anne babadan ayrılma ve bireyselleşme süreci gibi muhtelif nedenlere bağlı olarak bu döneme özgü zorlukları ve çatışmaları birlikte yaşarlar. Tüm bunlar ergenin aynı zamanda psikolojik ve sosyal olgunlaşmasını da sağlamış olur.
    Ve ergen birey, –insan ile hayvan arasında en önemli fark olan- dürtü kontrolünü de ancak bu sürecin sonunda öğrenmiş olur. Ergenlik dönemi aynı zamanda bireyin toplumsal normları, etik ve dinî değerleri öğrendiği ve bunlara karşı tutumlarını belirlediği, dürtü kontrolünü öğrendiği bir olgunlaşma/terbiye dönemidir. Nitekim dinî yükümlülüklerimizin ergenlik döneminden sonra başlamış olmasının nedeni de budur. Zira ergenlik (ki 20’li yaşlara kadar uzanan bir dönemdir bu) ruhsal dalgalanmalar ve hatalarla karakterize olan bir çağdır. Ayrıca ruhsal olgunlaşma bakımından da kızlarla erkekler arasında ciddi farklılıklar bulunur. Cinsellik, kızlarda aşık olana ve hatta evlenene kadar uyuma fazında kalırken, erkeklerde ise hayvanî bir dürtüsellikle ortaya çıkar. Bu dürtülerin dizginlenmesi -dürtü kontrolünün öğrenilmesi- her şeyden önce bireyin ilerideki cinsel hayatı için şarttır. Nitekim -analitik psikolojinin kurucusu- Jung bu konuda şöyle diyor;
    .
    ‘’Olgunluk söz konusu olduğu zaman yirmi yaşındaki bir kız; genelde yirmi beş yaşındaki bir erkekten daha yaşlıdır. Yirmi beş yaşındaki çoğu erkek için psikolojik ergenlik çağı daha henüz sona ermiş değildir. Ergenlik, yanılgılar çağıdır. Ve bu çağda yalnızca kısmi sorumluluklar söz konusudur. Erkeklerle kızlar arasındaki psikolojik fark, erkeklerin cinsel olgunluk çağına değin genellikle oldukça çocuksu kalması, kızların ise ergenlikle birlikte görülen psikolojik incelikleri erkeklerden çok daha erken geliştirmesidir. Cinsellik, erkeklerdeki bu çocuksuluğu çoğu zaman zorbalıkla böler. Kızlarda ise cinsellik; ergenliğin başında olmalarına rağmen aşık olana dek uyumaya devam eder… Erkeklerde ise durum farklıdır. Cinsellik, onların içinde hayvani arzular ve ihtiyaçlar salarak tıpkı bir fırtına gibi aniden kopar. Ve çok azı sancılı mastürbasyon sorunundan kaçabilir. Oysa bir kız ne yaptığının farkında olmadan yıllarca mastürbasyon yapabilir.
    .
    Ergenliğin başlangıcı, çoğu ergenin yakındığı sivilce ve aknelerden anlaşılacağı üzere metabolizmasında da önemli değişiklikleri beraberinde getirir. Benzer bir şekilde psike de bu durumdan rahatsız olur ve dengesi kaçar. Bu yaştaki bir delikanlı, her daim ruhsal dengesizliğinin bir işareti olan yanılgılarla doludur. Bu yanılgılar, istikrar ve muhakeme olgunluğunu imkânsız kılar. Zevkleri, ilgi duyduğu şeyler ve planları gelişigüzel değişir. Birden bire bir kıza sırılsıklam aşık olup iki hafta sonra kendisine böyle bir şeyin nasıl olduğuna akıl erdiremez. Yanılgılarla öylesine doludur ki, kendi zevkinin ve bireysel muhakemesinın bilincine varabilmesi için aslında bu hatalara ihtiyacı vardır; çünkü hala hayatı deneme aşamasındadır ve bazı şeyleri nasıl doğru bir şekilde muhakeme edeceğini öğrenebilmesi için denemeye devam etmelidir.’’(2)
    .
    Duygusal gel-gitler ve yanılgılarla dolu böyle bir ergene, sırf biyolojik dürtüleri harekete geçti diye ‘’cinsellik serbest’’ demek büyük bir facia olmaz mı? Nitekim Jung, ergenlik dönemindeki cinsel deneyimlerin ve erken evliliklerin hem bireyin kendi cinsel hayatı hem de evlilikler için ne kadar tehlikeli olduğunu şöyle anlatıyor;
    .
    ‘’… Cinsel karmaşa, kişiliğin bütününde ne kadar az özümsenirse, o kadar otonom ve içgüdüsel olur. O halde cinsellik tamamen hayvanidir ve hiçbir psikolojik ayrım gözetmez. En aşağı düzeyden kadın bile olur; tipik ikincil cinsel özelliklerinin olması yeterlidir. Bu tür yanlış bir adım, bize bir erkeğin kişiliği ile ilgili çıkarımda bulunma hakkını vermez, zira bu eylem; cinsel karmaşanın, psikenin etkisinden ayrıldığı bir zamanda kolayca gerçekleşebilir. Ama yine de bu doğanın, çoğunlukla kişiliğin oluşumunda kötü bir etkisi olur; alışkanlıktan dolayı cinselliği çok düşük bir seviyede sabitler ve bunu ahlak yargılarına göre kabul edilemez hale getirir. Sonuçta söz konusu erkek dışardan bakılınca saygıdeğer bir vatandaş olsa [öyle görünse] de, [o artık] içten içe en aşağı cinsten cinsel hayaller karşısında bir avdır. Yahut onları bastırır ve bu hayaller mutlu bir anında en ilkel şekilde hiçbir şeyden kuşkulanmayan karısını şaşırtarak su yüzüne çıkarlar [neler olduğunu fark ettiğini varsayarsak]. Çoğu zaman bu duruma eşlik eden şey, karısına karşı erken dönemde soğumasıdır. [Bu yüzden] Kadınlar genelde evliliğin ilk gününden itibaren frijittir; çünkü duyumları kocalarındaki bu tür cinselliğe karşılık vermez. Bir erkeğin psikolojik ergenlik çağındaki muhakeme zayıflığı, erken yaşta evlenecek olması halinde eş seçiminde çok dikkatli düşünmesini gerektirir.’’(3)
    .
    Evet, Jung, ergenlik çağındaki cinsel deneyimler ve erken evlilikler konusunda böyle diyor. Peki Emir bey ne diyor; ‘’Nasıl ki yemek arzusuyla baş etmek için ne çözüm bulursanız bulun bir miktar yemek yemeniz gerekir, cinsel arzuyla baş etmenin en doğal ve zorunlu yolu da bir miktar cinsellik yaşamaktır… Özellikle ilk gençlik yıllarında cinsellik arzusu üst düzeydeyken cinselliğin alt düzeyde yaşanması, bir bebeğin süt ve mama perhizine sokulmasından farksızdır. Böyle saçma ve yıkıcı bir terbiye metodu olamaz…’’(E.Kaya)
    .
    ‘’Erken evlilik veya ergenlik dönemindeki cinsellik için neden Jung’a bakalım ki, şart mı bu?’’ denebilir. Peki o halde Nebimize bakalım (zaten Emir bey de Nebimizi örnek almamız gerektiğini söylüyor). Nebimiz ilk evliliğini kaç yaşında yapmıştı? 25 yaşında. Peki bu durumda Nebimiz cinsellik konusunda kendisini ‘’saçma ve yıkıcı bir metot’’ ile mi terbiye etmiş oldu? Nebimiz Hz.Hatice validemizle evlenmeden önce -cinsel dürtülerini karşılamak için- başka bir kadınla nikah mı yapmıştı?
    .
    ‘’İslam’da aslolan nikahtır; evlilik değildir. Nikah dini bir olaydır. Evlilik ise kültürel bir olaydır.’’ diyen Emir bey, sözlerini şöyle bitiriyor;
    .
    ‘’Uzun sözün kısası şu: Evlenip hayat kurma aşamasına kadar cinselliğin ertelenmesi yönünde gençlere doğrudan-dolaylı baskı yapmak bir zulümdür. Müslüman aileler bu zulümden vazgeçmek zorundalar. Çocuklarının fıtri ve dini haklarına saygı göstermek zorundalar. Cinsel enerjisini sezdikleri çocuklarını nikaha yönlendirmeliler. Onları dar kültürel kalıplar içinde boğmamalılar. Allah’ın dinine göre tavır takınmalılar.’’(E. Kaya)
    .
    Bu önermenin tatbiki halinde gençlerin nasıl mağdur olacağını izah edelim;
    .
    Bu önermeye göre 15 yaşına gelen erkekler –evlenerek değil ama- nikah kıyarak cinsel ilişkiye girmeli ve böylece cinsel gerilimlerini azaltmalılar. Peki kimle? Yaşıtları olan kızlarla mı yoksa daha büyük kadınlarla mı? Nikahlanan çiftler aynı evde mi yaşayacaklar yoksa ayrı ayrı -aileleri ile birlikte- mi kalacaklar? Aynı evde yaşayacaklar ve iyi günde-kötü günde birlikte olacaklarsa buna niye evlilik demiyoruz? Ayrı yaşayacaklar ve sadece istedikleri zaman cinsel ilişki kuracaklarsa bunun Batı’daki ‘’takılma’’lardan farkı ne olacak? Bu ilişkilerde gebelik meydana gelirse ne olacak? Çocuğa kim bakacak? Ve nasıl? Yoksa bu cinsel ilişkilerde gebeliği önleyici yöntemler yani kontrasepsiyon mu uygulanacak? Sanırım Emir beyin önerisi böyle (galiba böyle bir twiti vardı). Peki bu kontrasepsiyonu kim yapacak? Erkek mi kadın mı? Ve hangi yöntemler kullanılacak? Kontrasepsiyonun bu kadar erken yaşta başlanacak olması nedeni ile meydana gelecek biyolojik ve psikolojik sorunlarla kim mücadele edecek? Ve bunun ceremesini kim ödeyecek? Nasıl? Jung’un dediği gibi duygusal dalgalanmaları, gel-gitleri ve hataları ile karakterize olan ergen erkek, cinsel ilişki kurduğu kızdan/kadından ayrılmak isteyince (ki bu ergenin ruhsal karakteristiği nedeniyle neredeyse kaçınılmazdır), bu ayrılma nasıl olacak? Bu bir boşanma/talak değil mi? O halde bu gençler aynı çatı altında 3 kur/siklus birlikte olmalı ve ondan sonra ayrılmalılar, ki boşanma ancak bundan sonra mümkün olabilir. Bu çağdaki bir ergen bunu başarabilir mi? Başaramazsa (ki muhtemelen başaramaz), bu ergen cinsel dürtülerini karşılamak için iddet müddeti içinde başka bir kızla yeni bir nikâh mı yapacak? Bir erkek aynı anda birden çok kızla nikah yapabilecek mi? Ever ise bunun pratiği nasıl olacak? Hayır ise neden? Kızlar her halükârda ‘’cinsel obje’’ veya ‘’arzu nesnesi’’ olarak algılanmış olmuyor mu? Bu durum kısa ve uzun vadede hem erkeğe hem kadına zarar vermeyecek mi? Gençlerin yaşadığı bu travmaların bedelini öncelikle bu gençler ve aileleri, ardından da toplum olarak hepimiz birlikte ödemeyecek miyiz? O halde bu nasıl bir çözüm? Bu soruları çoğaltmak mümkün…
    .
    Oysa yapılması gereken teklif nettir; Evlilik de boşanma da kolaylaştırılacak. Daha doğrusu ‘’zorlaştırılmayacak.’’ Her ikisi de fıtrî sınırlarına çekilecek. Evliliği örf ve adetlerle, boşanmayı da yasalarla adeta imkânsız hale getirmeyeceğiz. Çözüm budur. Üniversite çağına gelen bir genç, eğer istiyorsa ve uygun bir eş adayı varsa, evlenebilmelidir. Toplumda aileler de bu konuda köstek değil destek olmalı. Hatta evli öğrencilere hizmet veren yurtlar yapılmalı ve evlilik bursları olmalıdır. Nitekim ben bunu daha önce de yazmıştım. Ama bu nikahın tüm hak ve sorumluluklarını kabul eden bir akittir, yani evliliktir. Lakin bireyin hiç olmazsa geç ergenlik dönemine ulaşmış (18-21 yaş aralığına gelmiş) olması tercih edilmelidir.
    .
    Emir beye göre cinsel gerilimlerini seks yaparak gideremeyen ergenler, cinsel olarak aktif ve en verimli oldukları bu çağı oldukça verimsiz (kabız) bir şekilde geçirmiş oluyorlar. Bu yaklaşım, cinselliği, tıpkı hazcı-seküler çevrelerin yaptığı gibi sadece biyolojik bir olgu olarak algılama hatasını içeriyor. Oysa insan cinselliği –cinsel ilişki-, biyolojik, psikolojik ve sosyal bir birleşmedir, ideal tatmin/orgazm için bu böyle olmalıdır, bu tıbben de böyledir, dinen de böyledir. Dünya Sağlık Örgütü cinselliği böyle tanımladığı gibi Kur’an da bunu böyle takdim eder. Eğer erkek ve kadın yani eşler arasında sevgi/meveddet ve merhamet/şefkat yoksa, gerçek manada sükuna ulaşılamaz, bu mümkün değildir(Rum, 30/21). Seksüel olarak ifade edersek gerçek manada orgazm yaşanamaz. Çünkü cinselliğin psikolojik ve sosyal yönü eksik kalır. Emir beyin önerdiği yöntemde ise bunlar yoktur(olamaz). En azından her iki taraf için yoktur. Bu da psikolojik travmalara neden olur. Kaçınılmaz olarak çatışmalar ve ayrılıklar yaşanır. Yani gençler asıl o zaman verimsiz olurlar. .
    .
    Kaldı ki Emir beyin bu yaklaşımı biyolojik olarak da yanlıştır, çünkü daha çok erkek ergenlerde gözlemlenen cinsel gerilim zaten kısmen –spontan- nokturnal ejakülasyonlarla (ihtilam) kısmen de mastürbasyonla düşürebilmektedir (her ne kadar Emir bey zikretmeyin diyorsa da, mastürbasyon, tıbben de dinen de kabul edilen bir olgudur). Kızlarda ise zaten romantizm ön planda olduğu için böyle bir biyolojik gerilim nadirdir. Çünkü cinsellik kadınlarda uyuma fazındadır ve cinselliği yaşayana (deneyimleyene) kadar böyle bir ihtiyaç hissetmezler. Ergenlik döneminde cinsel ilişki kurulursa uyuma fazında olan cinsellik uyandırılmış olur. Bu ise öncesine göre yönetimi daha zor bir süreçtir, hem o birey için hem toplum için. Ne uğruna? Erkeklerdeki biyolojik dürtüler anında karşılansın diye!
    İyi ama ergenlerde aktive olan dürtüler sadece cinsel dürtüler değil ki? Ergenler kırmak, dökmek, anne-babaya isyan etmek, evi terk etmek vs gibi daha başka dürtüler de yaşıyorlar. Bunların hepsini tatbik mi etsinler mi? Dürtü kontrolünü öğrenme-yönetme becerisi kazanmasınlar mı?
    .
    Emir bey çok eşlilik/poligami konusunda ne düşünüyor bilmiyorum ama olaya onun gibi bakarsak
    sadece bekar erkeklerin değil evli ve tek eşli -özellikle de 4 eşle evlilik hakkı gasp edilen!!!- erkeklerin de cinsel açıdan sıkılmış olduğunu söyleyebiliriz. Emir bey bu konuda ne öneriyor acaba? Poligami mi? Nasıl? ‘’Bir evlilik+birden çok nikah’’ mı? Madem evlilik ile nikah farklı şeyler, bunun evli erkekler tarafından da tatbik edilebiliyor olması gerekiyor mu?
    .
    Emir beyi bilmiyorum ama bazı muhafazakâr-dindar erkekler şu yanlış önermeye sahipler; ‘’Cinsel dürtülerimizi ancak erken yaşlardan itibaren cinsellik yaşarsak ve bunu da birden çok eşle (partnerle) yaşarsak tatmin edebiliriz, bu bizim hem ihtiyacımız hem de hakkımız, İslam bize aynı anda 4 kadınla evlenme hakkı verdi, hatta boşanıp evlenmelerle bunu çoğaltmamız da mümkün, ama bu hakkımız toplum tarafından resmen gasp edildi, oysa seküler erkekler diledikleri gibi yaşıyorlar, mağduruz abi, mağdur, bizi mağdur ettiler…’’

    Tabii İslam’ın normal şartlarda tanıdığı ne böyle bir hak var ne de bir tavsiye, bu yetimleri korumak maksadıyla belli koşullarda tanınan bir hak, lakin konumuz şimdi bu değil, konumuz dindar erkeklerin birden çok evliliğe izin verilmesi halinde cinsel dürtülerinin tümüyle karşılanacağını sanmaları ve hatta zina ve aldatmaların da bu şekilde biteceğini iddia etmeleri. Ne var ki kazın ayağı öyle değil!
    .
    Çünkü erkeklerdeki poligamik refleks biyolojiktir. Dolayısıyla burada arzulanan –ifade edilemese bile- 4 eş değil 4 cinsel partnerdir. Dolayısıyla bu yola girildiği zaman, –gerekçesini aşağıda izah edeceğimiz üzere- 4 değil, 44 partner de yetmez. Yani sanıldığı gibi zina ve aldatmalar bitmez. Tam tersine artar. Peki ne yapılmalı? Bunun için mutlaka -toplumsal kurallar, etik ve dini inançlar gibi- baskılayıcı/kontrol edici faktörler devreye girmelidir. Ki zina ve aldatmalar önlenebilsin. Tahmin edileceği üzere bu mekanizmaların monogamik yaşamda daha etkili olacağı açıktır. Ayrıca poligamide beklenen (hayal edilen) cinsel partner olsa da gelecek olan -tüm hakları ve sorunları ile birlikte- bir eştir (Bir zamanlar Almanlar şöyle dermiş, ‘’Biz Türkiye’den işçi gelecek sandık ama gelen sorunları ile birlikte insandı.’’ Yani poligamiyi hayal eden erkekler de Almanlar gibi yanılıyor, gelecek olan cinsel partner değil, eştir).
    .
    Evet, biyolojik dürtülerimiz vardır ve olmalıdır da -ki hem sekinete ulaşalım hem de neslimizi devam ettirebilelim- ama bu dürtüler dizginlenmeli ve yönetilmelidir de, ki rotasından çıkarak bizi uçuruma yuvarlamasın! Evet, heyecan yaşayalım diye gaza körüklenen -dizginlenmeyen- otomobilin uçurumdan yuvarlanması mukadderdir! Cinsellik sadece biyolojik olarak algılandığında (cinsel dürtüler dizginlenmediğinde, her dürtü anında karşılandığında, daha çok, daha çok karşılandığında) işin rotadan nasıl çıktığını ve nihayetinde de cinselliğin nasıl bittiğini bilimsel verilerle izah edelim;
    .
    Hayvanlarda (ve insanlarda) gözlemlenen ve ‘’Coolidge Etkisi’’ diye ifade edilen biyolojik bir fenomen var(4). Bu, erkeğin etrafında bulunan -birden fazla- farklı dişi ile çiftleşebilmesidir. Oysa erkekler etrafındaki tek bir dişi ile böyle bir ardışık çiftleşme gerçekleştiremez. Bunun için belli bir sürenin geçmiş olması (plato) gerekir. Örneğin bir Koç, yanındaki tek bir koyunla çiftleştikten (dölledikten) sonra onu ikinci ve üçüncü kez dölleyebilmesi için belli bir plato –ara- döneme ihtiyaç duyarken yani onunla çiftleşme aralıkları uzarken, etrafındaki dişiler değiştiği –etrafına farklı dişiler geldiği- zaman 2 dakikada bir çiftleşebilmektedir, ta ki tamamen tükenene kadar. Yani etrafta yeni bir dişi bulunduğu zaman Koçtaki çiftleşme/üreme isteği aktif kalmaktadır (5, Grafik 1).
    .
    Bu biyolojik fenomen insanda da vardır. Bu muhtelif deneylerle tespit edilmiştir. Örneğin Avustralya’da yapılan bir deneyde, erkeklere 22 farklı pornografik görüntü izletilmiştir. Bu porno görüntüler tekrar izletildiği zaman göz bebeği ile verilen tepkiler ve cinsel uyarılma (penil ereksiyon) giderek azalmakta iken, daha önce gösterilmeyen yeni bir pornografik görüntü gösterildiği zaman aniden zirve yapmaktadır (5, Grafik 2).
    .
    Uyarılmaya sebep olan görüntü –pornodaki çıplaklık değil- daha önce görülmeyen yeni bir görüntüdür (yeni bir seksüel obje). Ama aynı görüntü tekrar izletildiği zaman yine uyarılma (penil ereksiyon) azalmaktadır. Çünkü o da artık yeni bir cinsel obje değildir (5,6).
    Bu biyolojik fenomene göre, cinsel objenin/partnerin uyarıcı etkisi ilk karşılaşma anından itibaren giderek azalmaktadır. Bu durumda cinselliğe sadece biyolojik bir anlam yüklendiği takdirde -haz arayışı nedeniyle- daima yeni cinsel objelere (partnerlere) ihtiyaç duyulacaktır. Ne var ki bulunan her yeni obje/partner de öncekinin konumuna düşecek ve -konumuz bağlamında söylersek- 4 değil, 44 eş/partner bile yetmeyecektir.
    .
    Bu biyolojik fenomene göre bir objenin/partnerin daha çok uyarıcı olabilmesi için -öncekine göre- daha seksi olması gerekmiyor. Sadece denek/birey için -önceden görülmemiş, yani- “yeni” olması gerekiyor. Eğer birey bu şekilde sürekli olarak ‘’yeni’’ bir obje/partner arayışına girerse (poligamik bir yaşama sürüklenirse) bunun sonu gelmeyecek ve neredeyse sonsuz sayıda ‘’yeni’’ cinsel obje ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Bunun ise karşılanabilmesi de sürdürülebilmesi de mümkün değildir. Bu yüzden bireyin bu sürece sürüklenmemesi, bunun için de ergenlik çağından itibaren dürtü kontrolünü öğrenmesi gerekir. Dürtü kontrolü için kritik eşik, ergenliktir(erken gençlik).
    .
    Demek ki her dürtü anında karşılanmamalıdır. Bu doğru değildir. Çünkü salt biyolojik dürtüleri karşılamak için sürdürülen -haz odaklı- poligamik bir yaşamın bizzat kendisi -deneydeki Koçta olduğu gibi- hazzı da cinselliği de tüketmektedir. Çünkü bu yaşam tarzında haz eşiği giderek artar. Yani haz algısı azalır. Beyin ise daha çok haz algılamak için sürekli olarak Dopamin salgılar. Ve sonuçta tıpkı pornografik görüntü ve madde bağımlılığında olduğu gibi artık olağan/doğal cinsel uyaranlara karşı duyarsızlık gelişir. Erektil disfonksiyon (ereksiyon problemi) başlar. Yani cinsel hayat tümüyle biter veya bitme noktasına gelir.
    .
    O halde her zaman söylediğimiz şu hakikati tekrar edelim;
    .
    İnsanın tabii ki hayvanî/biyolojik bir yönü vardır. Ama insan bundan ibaret değildir. İnsanı insan yapan hayvanî/biyolojik yönü değil, bu biyolojik dürtülerini yönetebilen -onları dizginleyebilen, kontrol eden- ruhsal donatılarıdır, iradesidir. Yani psikolojik, sosyal ve etik yönüdür.
    .
    İnsanı da cinselliğini de biyolojiye indirgeyemeyiz. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre insan cinselliği biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik, politik, kültürel, etik, hukuksal, tarihsel, dinsel ve tinsel [manevî] faktörlerden etkilenir (7). Bireyin ideal bir cinsel tatmine (mutluluğa) ulaşabilmesi için cinselliği etkileyen bu faktörlerin hiçbirinde herhangi bir çatışma/çelişki/kaygısının bulunmaması gerekir. Peki Emir beyin önerdiği yöntemle böyle bir tatmin/mutluluk elde dilebilir mi?
    .
    Neden “Ey anneler, babalar, gençler… evlilik nikahtan ibarettir, nikah varsa gerisi teferruattır, bunun haricindeki törenler, geldiler gittiler, takılar, kıyafetler vs olsa da olur olmasa da olur, ayrıntılarda boğulmayın, evliliği bu kadar aşırı protokollere boğmayalım, gayet sade ve kolay kılalım’’ demek varken, neden -tatbiki halinde nice hayatların söneceği- böyle bir yanlış telkinde bulunuluyor? Bu yazıyı okuyarak yanlış yola sürüklenen, bundan cesaret alan gençler olursa, bunun vebalini kim üstlenecek?
    .
    Not: Yusuf Nebi davet alınca dürtülerini dizginleyebilmişti, oysa o cinsel olarak muktedir bir erkekti ve bekardı, demek ki dürtü kontrolü mümkün. Hem de bekarken bile. Yeter ki bunu isteyelim, beynimize kodlayalım. Neden Yusuf nebi’yi örnek almayalım?
    İkincisi, evet bugün gençlerle ilgili böyle bir sorunumuz var, bu doğru ama bundan daha da önemli başka bir sorunumuz var; evli erkeklerin (yani Emir beyin deyimi ile cinsel olarak gergin olmayan-olmaması gereken erkeklerin) gözlerinin dışarıda olması…
    Demek ki asıl sorun -en büyük cinsel organ olan- beyinde, çünkü her şey orada başlıyor ve orada bitiyor…
    . Prof. Dr. Zeki Bayraktar
    1- Alfred Adler, Cinsiyetler Arasında İşbirliği, s.106-107
    2-Carl Gustav Jung, Maskülen, s.69-70
    3-Jung, age, s.71
    4-Tlachi-López. Copulation and ejaculation in male rats under sexual satiety and the Coolidge effect. Physiology & Behavior. 2012;106 (5); 626–630.
    5-Garry Wilson-Büyük Pornografi Deneyi, Deneyi, TEDxGlasgow
    6-Koukounas E, Over O. Changes in the magnitude of the eyeblink startle response during habituation of sexual arousal. Behav Res Ther 2000 Jun;38(6):573-84. doi: 10.1016/s0005-7967(99)00075-3.
    7-Zeki Bayraktar, İnterseks-Hermafrodit Ve Eşcinsel, s.312

  25. Yazı için çok teşekkür ederiz Emir Hocam. Fakat hiç deginmemis olduğunuz bi konudan bahsetmek isterim..Nikahlanan gençlerin çocukları olursa ne olacak.?Henuz daha kendisi çocuk denilebilecek yaşta.,sorumluluk kaldıramayacak yaşta. Mağdur olan cocuklara olmasın..

  26. Güzel bir yazıydı, teşekkürler. Fakat belirtmek istediğim bir iki husus var. Gençleri erken yaşta evlendirmek, olması gereken şey ancak bu durum maddiyatı da gerektiriyor. İnsanlar erken evlenmek istese bile bu durum onlar için sıkıntılı. Öğrenciyken hem çalışıp hem okul derslerine yetişip hem de evliliği sürdürmek çoğu insan için korkutucu. Bu yüzden, benim düşünceme göre, ilk başta bizim, mesleğe, meslek edinmeye ve hayata atılma yaşımıza olan bakış açımızın değişmesi gerekiyor. Eskiden ahilik teşkilatında çocuklar daha küçükken mesleklerini seçip 20’li yaşlara geldiklerinde işlerinde ehil hale geliyorlardı, dahası, hayata da erkenden atılıyorlardı. Şimdi bu, çoğumuzun elinden alındı ve bu sebeple hayatta yapılması gereken önemli şeylerin (nikah vb) vaktinde de geç kalındı.

    Benim düşüncem, önce bu meslek sorunun çözülmesidir. Aksi halde söylediğiniz şeyler toplumun geneline yayılacak gibi görünmüyor.

  27. Bu söylenenlerin sonu sürekli nikahlan ve ayrıl olayına gider. Sonuçta 18 yaşında nikâhlandığınız insanla 28 yaşında ya da 40 yaşında beraber olmak istemeyebilirsiniz. Zaten amaç da burda insanları evlilik adı altında ömür boyu manevi bir boyunduruk altına almamak.
    Fakat atlanılan bir nokta var cinsel yolla bulaşan hastalıklar. Bu gün hpv yi hsv yi kac kişi biliyor toplumdaki yayginliklarindan haberiniz var mı. Ayrıca bu hastalıkları kapmanız hic de zor değil ilk ilişkiniz de bile kapabilirsiniz. Bugün hpv nin sebeb olduğu rahim agzi kanserinden her 2 dakka da dunyada bir kadın hayatını kaybetmektedir. Hpv den korunmayi sağlayan aşı ise ülkemizde ne yazık ki ücretli ve kanser yapıcı diger tiplerine karşı da koruma içermemektedir. Bugün batı bilimi sağlıklı bir hayat için tek eşliliği önermektedir.
    Gençlerin cinsel dürtülerini yatıştırmaları bedenen ve ruhen daha sıhhatli olmaları adına önerilen bu durum gençleri başka sağlık sorunlarına sevk ederse bunun sorumluluğu kimde olacak.
    Hocanin yazısını okuyan genç arkadaşlar lütfen önce cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında bilgi sahibi olsunlar tek eşliliğin insan ve toplum sağlığı için öneminin farkına varsınlar sonra alkışlayacaklarsa buyursunlar.

  28. Aklıma bir hocamin yorumu geldi. Sosyolojik bir realite olarak 30 yaşına uzamış evlilik yaşı malûm ,bunu değiştirmek çok zor, öyleyse buna çözüm nedir cinsellik anlaminda demiştim ,bekleyeceksiniz demişti 🙂 Bir de akil almaz bir kıyaslama yapmıştı dayanamadik yaptık diyenlerin dayanamadk tecavüz suçunu isledik diyenlerden ne farkı var diye. İnsanın fıtratında olan ve rıza dahilinde yaşanan birşeyle tecavuzdeki nefsi bir tutmak nasıl bir akıl tutulması.30 yaşına kadar evlenmemiş ya da tercih etmemiş birine siz cinselliğini de yaşayamazsin nasıl diyebilirsiniz? Allah hem insanın hoşuna giden bir şeyi yaratacak hem de yasak mı edecek? Burda mühim olan ölçülü olmak haddi aşmamaktir. Ve tabiki gönül bağının olmasıdır yani gönül nikahı. Kaldı ki modern evlilik kurumuna bı insan dahil olmak istemeyebilir,milyonlarca para harcamak, ailelerin işin içine girmesi vs böyle ciddi bir işi 20 li yaşlarda insanların yapmak zorunda olması saçmalık. Bu kuruma dahil olmadan hayatıni ve cinselliğini paylaşabilmeli,insani olan budur. İki ucu keskin bir mevzu aynı zamanda. Sosyolojik olarak evlilik ve aile hayatı olumlanmali, kimin eli kimin cebinde belli olmalı. Ama hakikatte örneğin riza dahilinde beraber yaşayan birbirini seven cinsellik paylaşan insanlara zina yapıyorsunuz günahkarsiniz diyemez kimse.

  29. Emir Kaya’nın yazdığı bu makaleye yorumlarda gördüğüm kadariyla en akamedik eleştirinin Hatice Hanım dan( hocadan) geldiğini söylemeliyim. Bunun için Hatice Hanım’a yazısı için teşekkür ediyorum. Ayrıca Emir hocanın bu olgusal gerçekçi soruna eğiliminde şahsi ideolojik yaklaşımlardan öteye geçemedigini ve düşüncesinde birçok mantıki tutarsızlık bulunduğunu ifade etmeliyim.

  30. Toplumumuzda çok ciddi bir cinsellik problemi olduğu aşikar,hayatın bir çok yönüne sirayet ettiği de.Evlilik-nikah hususunda fikirleriniz ne kadar islami bilemiyorum.

  31. Mantık evlilikleri daha mutlu oluyor diye bir gözlemim vardı zaten, niye öyle olduğunu bu yazıyı okuyunca anladım biraz, kesinlikle şartlara dayalı mantık evliliği yapmak gerekiyor.
    Ve evlilik aslında benim için duygusal değilmiş, ben evliliğe zorla duygusallık katmaya çalışıyormuşum ve şu an çok saçma geliyor bu.
    Teşekkürler.

  32. Mantık evlilikleri daha mutlu, sağlıklı oluyor diye bir gözlemim vardı zaten, bu yazıyı okuyunca daha iyi anladım ki şartlara dayalı mantık evliliği yapmak gerekiyor.
    Evliliğe zorla duygusallık yüklemeye çalışıyoruz, bu bir yük. Bunu fark etmek ve bu yükten kurtulmak çok güzel oldu, ama görüşürken kıza bunları nasıl anlatacağım? 🙂 Ben mantık evliliği yapmak istiyorum da denmez ki…
    Çok teşekkürler.

  33. kral dan dan vurmuşsun da sanmıyorum ki anlasınlar seni..

  34. Oğlumu nikahladım diyen şahıs aynı rahatlıkla kızımı nikahladım dermi?

  35. Bu yazıyı manasız bulanları kınıyorum.
    Ben 25 yaşında bir gencim. Dinini yaşamaya çalışan bir gencim. Çevremde dindar olarak bilinirim.
    Ama içimde kopan burhanları bana sorun. Ya da sormayın. Çünkü anlatamam.
    Yukarıda biri Yusuf peygamberi örnek vermiş. Hanımefendi ben peygamber değilim. Hatalar yapabiliyorum. Ve bu hatalar benim canımı çok yakıyor. Beni çok yaralıyor, yıpratıyor.Beni hayattan soğutuyor. Halbuki çok farklı olabilirdi. Çok basitti.

    4 yıl önce üniversite okurken bir hanımefendiyle konuşmuştum. Aileme açtığımda bana erken dediler, uzak dediler, daha ablan/abin var dediler. Ve böyle sudan sebeplerle engel oldular. Onları dinledim. Keşke dinlemeseymişim diyorum. Ondan sonra defalarca kez İslami dairede görüşmelerim oldu. Hiç biri olmadı. Birçoğunu ailem kendi egolarından ve dünyevi ihtiraslarından dolayı istemedi. Ailemden şikayetçiyim. Ahirette bunun hesabını verecekler. İnşallah verebilirler.

  36. islam fıtrat dinidir.eğer 14 15 yaşlarından itibaren cinsel ihtiyaçlar başlıyorsa bunun karşılanması gerekir.Yıllar boyunca gençlerimizin cinsel perhiz veya cinsel oruç tutmasını Allah emretmemiştir.Bunu kültür emrediyor ve bu kültür zinanın artmasına sebebiyet veriyor.
    İslamda nikahın şartları bellidir.Bu şartlar arasında iş sahibi olma durumu yok.Ve toplumumuzun kültüründeki dullarla evlilik (hz.hatice dul idi), çok eşlilik ve boşanma konusu islami anlayışıyla uyuşmamaktadır ve bunların düzeltilmesi gerekir.Cinsellik gibi doğal bir ihtiyaç ile mücadele etmek Allahın emri değildir ve sevap değildir. Gençlerimizin zina etmesindense defalarca evlenip boşanması islama daha uygundur..(Not: Bu son cümleyi islami olarak doğru buluyoruz ama kültürel olarak kabul edemiyoruz.Çünkü müslümanlar, gençlerin gizlice zina etmelerine göz yumarlar ama evlenmelerini kabul etmezler.Yani bu konuda Allahı değil,geleneği önemserler)

  37. 25 inden sonra uygulanabilir bu.25 öncesinde gençler ne yaptığının farkında değil

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir