Ülkemizde ve genel olarak Doğu toplumlarında sorunlar “biat kültürü” ile açıklanıyor. Fakat biatın aslı pek bilinmiyor. Biat edenler de biatı eleştirenler de biat nedir, bilmiyor.
Öncelikle biat İslam dininde meşru bir ameldir. Kimileri Arap örfü olarak görebilir. Fakat daha derin bir anlamı ve ibadet yönü de vardır.
Peygamber biat almıştır. Raşit halifeler de biat almıştır. Öyleyse biat çirkin görülemez. Biatı olumsuz anlamda kullanırken buna dikkat etmek gerek.
Biat, Arapça bey‘ yani satım kökünden gelen bir kelime. Özünde bir alım-satım ilişkisidir. Her alım-satım ilişkisinde hukuki statü olarak birbirine denk iki taraf vardır.
Şu ayete bakalım: “Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır… Allah’tan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun!” (Tevbe 111).
Ayetin orijinalinde alım-satımın (bey‘) dışında alışveriş, vaat, hak, ahit kelimeleri geçer. Bir biat ilişkisi olsun diye Allah -sanki bütün mülk kendisinin değilmiş gibi- kuluna tenezzül eder ve hukuki bir ilişkinin denk bir tarafı gibi konuşur. Kulunun mülkiyet ve hak sahibi olduğunu, kendisiyle rızaya dayalı bir ilişkiye gireceğini kabul eder.
Biat budur. Bugün hangi devlet vatandaşına kendisine denk biri gibi davranıyor?
Evet, bugün biat yok. Çünkü vatandaşın biatını umursama yok. Vatandaşı umursama yok. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın sıradan bir kulunu umursamasının yanına yaklaşamayacak bir dayatmacı zihniyet egemen bugün devletlere. Farazi bir meşruiyet temelinde insanlar vatandaş kılınıyor, şu veya bu yöne sevk ediliyor. Hatta domine ediliyor. Vatandaşların üç beş senede bir zavallıca oy kullanarak kendilerini ciddiye alınıyor zannetmeleri sağlanıyor. Ciddiye alma bu tür emrivakilerle olmaz. Sistemi kurarken vatandaşa ne kadar kulak verdin? Her işi yaparken vatandaşın rızasını, genel adaleti ne kadar gözettin?
Bunlar yok bugün. Propagandayla zihinleri şekillendirme var. Sorunlu altyapılar üzerinde az sayıda seçeneği dayatma var. Sonra da vatandaşı o az sayıda seçeneğe mahkum edip, önemseme riyakarlığıyla oyalayıp, sık sık kandırma var. Bu kıskaçtan çıkamayan vatandaşın da en az zararlı olacak kandırılma hikayesine kerhen rıza göstermesi var. Rızayı abartıp, temeli yalan ve propaganda olan sistemlerden zevk alır duruma geçenler de çoktur ki bunu sosyal psikoloji açısından incelemek gerekir. Eric Hoffer’in “Kesin İnançlılar” kitabına bakabilirsiniz.
Hal böyleyken ben beni gerçek bir muhatap olarak kabul edecek, kendisiyle insanlık şerefi açısından denk ve adil bir ilişki kurabileceğim birine biat etmekten hiç çekinmem. Benim herhangi bir sisteme rızam olduğunun peşinen varsayılmasından da hiç hoşlanmam. Modern devletlerin insanlığa attığı bu kazığı reddetmek gerekir. Tarihte hiçbir dönemde insanlık bugünkü kadar devletler, şirketler ve diğer güç odakları elinde projelendirilmemiş ve şekillendirilmemiştir. Bugün açık rızaya dayalı biatın olmadığı bir çağdayız ve zımni rızalar üzerinden hepimiz fazlasıyla istismar ve iğfal ediliyoruz. Keşke biat olsa da hangi güçle, hangi ölçülere göre ilişki kurduğumuzu bilsek… Güç odaklarının bizi şuursuz ve etkisiz yığınlar olarak kandırıp sürüklemesinden kurtulsak…
Peki biatın mahiyeti nedir? Biat, birini yönetici olarak kabul etmektir. “Senin beni yönetmene razıyım” demektir. Yönetici de “Sizi hak üzerine yönetme işiniz üzerime aldım” demiş olur.
Tam bu noktada eleştirilen biat kültürüne gelelim.
Hakiki biatın temelinde “şahsiyet” ve “mülkiyet” vardır. Şahsiyetten kastım hem hukuki şahsiyet/kişiliktir hem de insanın varlığının bir mana ve değer ifade etmesidir. Varlığında, bünyesinde, en geniş ifadeyle mülkiyetinde bir değer olan insan, bir başka insana biat ederken kendi değerinin bilinciyle bir alışverişe girer. “Bak bende böyle bir değer var. Bu değeri gözet, ona halel getirme. Sana bu hususta güveniyorum” demiş olur.
Biat edilen kişi, kendisine gösterilen güveni sürekli taze tutmak zorundadır. Bunu nasıl yapacaktır? İnsanların değerlerini aziz tutarak, koruyarak.
Hakiki bir biat ilişkisinde biat eden asla küçülmez. İnsanlığından, şerefinden, Allah’ın ona lütfettiği -başta akıl olmak üzere- melekelerinden ödün vermez. Hür bir ruh, şaibesiz bir vicdan, açık ve korkusuz bir dil olarak arz-ı endam eder.
Bunun en güzel örneği Hz. Ömer’dir. Peygamber’e çılgınlık derecesinde bağlı olan Hz. Ömer her konuda kanaatini hiç çekinmeden dile getirirdi. O kadar ki bazı ayetler Hz. Ömer’in kanaatine uygun olarak nazil olmuştur. Ayet gelince Peygamber bile o kanaatlere uymuştur. Aynı Ömer kanaatini söyledikten sonra Peygamber’in emrine de harfiyen uyardı. Demek ki biat, insanın hürriyeti ile itaatinin, şahsiyeti ile mahviyetinin en müstesna ahengini ifade ediyor.
Demek ki biat aptalca bir itaat ve sürüklenme tablosu değil. Biat, yönetilenin yönetene sadık kalma taahhüdüdür. Duygularda sadakat olduktan sonra aklını serbestçe kullanmak sakıncalı olmadığı gibi tam tersine zorunludur. Yönetenin de duygularının sadakatini eylemleriyle ispatlaması zorunludur. Eyleme uymayan söylemler yalandır, ihanettir. Yönetici ihanet emareleri gösterdiğinde onu tenkit etmek insanın Allah’a olan biatının gereğidir. Allah’a biat etmeksizin yöneticiye biat eden yahut yöneticiyi Allah’la ilişkinin zorunlu kanalı olarak gören kişi de haindir. İslami terminolojiye göre müşriktir. Peygamber, idarecilerin bozuk işlerine destek çıkmanın en büyük günahlardan olduğunu, böylelerinin ahirette yüzüne bakmayacağını söylemiştir.
Bu hususta “iyi niyet” asla ölçüt değildir. Hud Suresi 97-98’i okuyunuz. Firavun’un niyeti değil, ameli söz konusu edilir. Firavun’un işine uyanlar onun arkasında cehenneme sürüklendiler. “Biz yöneticimize itaat ettik” gibi sefilce bir bahane öne süremediler.
Velhasıl biat bir hibe ilişkisi değildir. “Aklımı, fikrimi, vicdanımı sana hibe ettim ey yönetici! Artık bende akıl yok, vicdan yok. Hepsini senin insafına bıraktım!” anlamına gelecek aşağılık tutumların İslam’la alakası yoktur. Bu gibi tutumlar Allah’a ihanettir. Allah seni tam bir insan olarak yaratmış. Sen gidip bir başka insan karşısında kendini eksiltiyorsun. Yazıklar olsun sana! Ey putperest! Sana yazıklar olsun!
Bugün Müslümanlar olarak utanç verici bir konformizm bataklığındayız. Her şeyi yöneticilere havale edip, muhasabeden kurtulmayı umuyoruz. Yöneticiler mutlakıyete meyilli, hadlerini aşmaya meyilli, şahsiyetimizi silmeye meyilli. Yönetilenler de şahsiyetsiz ve sorumsuzmuş gibi davranmaya, bundan kendilerince fayda devşirmeye meyilli. Bu şahsiyetsizleştirici atmosferde Müslümanlar olarak pespaye savrulmalar halindeyiz sürekli. Ve biat kültürüyle eleştiriliyoruz.
Oysa biat böyle bir şey değil. Biat eden aklını, vicdanını yöneticiye havale edip kenara çekilemez. Gönüllü veya menfaat karşılığı şakşakçılık yapamaz. Yanlışlar karşısında sessiz kalamaz. Kendisine biat edilen kişi de Allah’ın aziz ve şerefli yarattığı insanların kendisi karşısında küçülmesine, şirke düşmesine razı olamaz. Akılsızlık içinde debelenen bir toplum dizaynında başrol olamaz.
Böyle bir kötülüğün sonuçları bu dünyada da ahirette de zillettir. Her birimize toplumumuzu çürüten bu dejenere biat anlayışını düzeltmede iş düşüyor.
Yapılacak ilk iş şu: Kendimizi sorgulamak. Biz Allah için düzgün biat ilişkisi kuranlar mıyız? Yoksa başka kaygıların etkisi altında mı pozisyon alıyoruz?
Bu konunun konuşulmasına derin bir ihtiyaç varmış hocam, yazınızı okuyunca fark ettim. Daha çok konuşulmasını ve idrak edilebilmesini ümit ediyorum. emeğinize sağlık