Osman Kavala ile Mektuplaşma – 3



Sayın Kaya,                                                                                                              01.01.2024

Umarım sağlığınız yerindedir, çalışmalarınızı arzu ettiğiniz verimlilikte sürdürüyorsunuzdur.

Önceki mektubumda kitaplarınızı okuduktan sonra size daha anlamlı şeyler yazmayı ümit ettiğimi söylemiştim. Maalesef, bu sözümü hâlâ yerine getiremedim. Nedeni üzerinde çalıştığım yazıların çok vaktimi almış olmaları (kolay yazamıyorum) ve yargı sürecinde okumaya odaklanmamı engelleyen bazı gelişmeler.

Ancak, kitaplarınızı dikkatle okudum ve notlarımı aldım. İslam hukuku ve fıkıh konusunda tamamen bilgisizim, yazdıklarınızdan epey şey öğrenmiş oldum. Sizin de tartıştığınız konular olan ideolojilerin, değer yargılarının, duyguların, hukuk anlayışını ve davranışları nasıl etkilediği, insan aklının ve adaletle ilgili normların ne derecede evrensel nitelikte oldukları beni de düşündüren konular.

Bunlarla ilgili düşüncelerimi ve sizin düşüncelerinize katılmadığım noktaları yazacağım uzun mektupta düzgün biçimde ifade etmeye çalışacağım. Düşüncelerimiz arasında farklılıklara rağmen, Fıkıhtan Hukuka kitabınızın 95. sayfasında ifade ettiğiniz “hür ve eşit fertler arasında sosyal adaletin kurulması” sanırım ortak hedefimiz. Bu bağlamda “hürriyet fıkhı” kavramı ve bununla ilgili yazmış olduklarınız bana çok anlamlı geldi. Bunları, kendi terminolojimle, hümanist din anlayışı olarak değerlendiriyorum. (Malum, “hümanist” tanımı Erasmus gibi, farklı din yorumlarına hoşgörüyle yaklaşılmasını savunanlar için de kullanılmış.)

Görüşlerinizin İslam düşünürleri için zihin açıcı olmasını, seküler kesimin de fıkhı daha ciddiye almasına katkıda bulunmasını diliyorum.

Sizinle mektup üzerinden de olsa tanışmaktan ve kitaplarınızı okumaktan çok memnun olduğumu ifade etmek isterim.

Sağlıklı, huzurlu ve verimli bir yeni yıl diliyorum.

Samimi selamlarımla,

Osman Kavala

NOT: Önceki mektubumda sözünü ettiğim yazılar Birikim’in web sitesinde yayınlandı.

https://birikimdergisi.com/guncel/11562/irkcilik-ve-antisemitizmin-evrimi

https://birikimdergisi.com/guncel/11558/hoIokost-ve-modernite

https://birikimdergisi.com/guncel/11588/yesayanin-kehaneti

‘Irkçılık ve antisemitizmin evrimi’ yazısında aktardıklarım sanırım bizim zihniyet dünyamızda ırkçılığın ve anti semitizmin niye kök salmış olmadığının anlaşılmasına yardımcı olabilir.

Eski Ahit’teki Yeşaya kitabının Netenyahu’nun saldırganlığına gerekçe olamayacağına dair Yeşaya’nın Kehaneti yazısında da din-adalet ilişkisine dikkat çekmeye çalıştım.



————————————————————————————————————————————————————————–



15.1.2024

Sayın Kavala,

Eylül sonunda mektubunuzu aldıktan sonra size cevap yazacaktım ki 7 Ekim’de bir grup Hamas mensubunun operasyonu sonrası İsrail’in böyle bir fırsat bekliyormuşçasına Gazze’yi yerle bir etme, hayvandan aşağı oldukları iddiasıyla bir halkı vahşice katletme süreci başladı ve halen devam ediyor.

İnsanlık vicdanında kapanması imkansız bir yara açan bu orantısız saldırganlık, küresel bir devrime ihtiyaç olduğunu gösterdi. Şunu gördük ki bütün dünya işgal altında. Birleşmiş Milletler Plazasının bile Yeşaya kehanetiyle dekore edildiği bir dünyada Netanyahu’nun Yeşaya kehanetiyle katliam yapmasına şaşılamaz. Kanaatimce 7 Ekim’den beri kartlarını en açık oynayan devlet İsrail olmuştur. Türkiye dahi en yüksek perdeden Netanyahu’yu kınayıp, sanki sorun Netanyahu hükümetine indirgenebilirmiş gibi ikircikli bir politika izlemekten kurtulamadı. Halbuki sorun Netanyahu değil. Sorun, Yahudilerin zaferler ile sefaletler arasında kısa ve uzun vadeli salınımlar sergilemesinin altyapısını oluşturan “seçilmişlik kompleksi”.

Evvela şunu söylemek isterim: Kuran’da Beni İsrail ve Yahudi kavramları aynı manada değildir. Beni İsrail Hz. Yakup’un soyundan gelenler için kullanılmakta, Hz. Yakup’un bir peygamber olmasından mütevellit bu kullanımda bir hürmet rezervi olduğu görülmektedir. Kuran’a göre Hz. Yakup’un oğulları içinde kardeşlerini kuyuya atacak karakterdekiler olduğu gibi peygamberler de vardır ki bu esasen Hz. Adem’in iki oğlundan beri bütün insanlığın hikayesidir. Yahudilik ise, malum, Yahuda’nın soyundan gelenler ile yolundan gidenler manasınadır (Siyasi tarihi izahı bir kenarda tutuyorum). Bu yolda iyilik ile kötülük iç içe geçmiştir ki başta Eski Ahit’teki Yahudi övgüleri ile yergileri bunun net delilidir. Kuran’daki Yahudi eleştirilerinin Tanah’takinden hafif olduğu bile söylenebilir.

Kuran ile Tanah’ın üzerinde ittifak ettiği bir noktadır “seçilmişlik”. Kuran’da Allah Beni İsrail’i “alemlere üstün tuttuğunu” belirtiyor (Bakara 122). “Bu nimetimi hatırlayın” diyor. Nimetin devam etmediği hem hissettiriliyor hem de başka ayetlerde açıkça belirtiliyor. Kanaatimce Yahudi düşüncesinde en büyük kırılma da bu hususta yaşanıyor. Tarihte kalmış (tarihi) seçilmişlik ile tarih üstü (metafizik) seçilmişlik arasında. Yıllar önceki okumalarımdan hatırladığım kadarıyla Spinoza burada tarihi seçilmişlik argümanını savunduğu için aforoz edilmekle birlikte o bile Yahudilerin tekrar seçilmişlik kapsamına girmesi hülyasından vazgeçemiyor. Bu denli köklü bir varoluşsal kaygının Yahudi bünyesinden çıkması imkansız değilse bile çok zor.

Seçilmişlik nüvesine bağlı Yahudi zihni müthiş bir komün asabiyesi ile toplumsallaşırken insanlığın liderliğine de doğal aday haline geliyor. Tanrı, dünyayı seçilmiş çocukları dururken kime emanet edecekti? Yahut da dünyayı şekillendirme ve yönetme misyonu, seçilmişler varken alelade goyimde mi olacaktı? Elbette hayır.

İnanan bir insan olarak mülk sahibi Allah’ın Yahudileri üstün ve efendi olarak yarattığından emin olsam bunda hiçbir adaletsizlik görmezdim ve altta olmayı gönülden kabul ederdim. Dolayısıyla asıl tartıştığım şey, Yahudilerin seçilmişlik duygusunda haklı olup olmamaları değil. Fakat seçilmişlik duygusuna sahip herkesin bir tür tersinden seçilmişlik tablosuna vücut vermesinin kaçınılmaz olduğunu da sosyolojik bir kanun olarak okuyorum. Siz kendinizin altını çizdikçe insanlar da sizin üstünüzü çizmeye meyleder. Enteresan bir şey bu.

Dolayısıyla Yahudilerin seçilmişliği, isterse metafizik olsun, muhalefetini üreten bir tutum. Bu tutum olmasa aksi de olmayacak. Çeşitli formlarda semitizm olmasa antisemitizm olmayacak belki de. Binaenaleyh semitik seçilmişlik Yahudi varlığının ve binlerce yıllık sebatının temeli olduğu için antisemitizmin dünyadan silinmesi mümkün görünmüyor. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası medyadan kültür-sanata, siyasetten hukuka her kanaldan sergilenen çabalar karşısında, işte gördük, 7 Ekim sonrası bütün insanlık İsrail’e karşı infial ile dolup taştı. Siyonizm imparatorluğu bu infiali kontrol altında tutsa da aslında bir arpa boyu yol alamadığını da gördü. İnsanlık istenilen kıvama gelmemişti. Yahudi tezleriyle barışmamıştı. Barışamazdı da. Çünkü Yahudi, eşitliğe inanmayan insan demekti. Eşitliğe inandığı an Yahudi kimlik ve bilincinden çıkmış oluyordu.

Gerek internet sitenizdeki gerekse Birikim’deki yazılarınızı dikkatle okudum. Yahudilerin maruz kaldıkları acıklı muamelelerin arka planına dair çarpıcı tespitler gördüm. Bu tespitleri biraz daha derinleştirebiliriz. Bildiğiniz üzere Hristiyanlar Hz. İsa’nın ölümünden sorumlu oldukları düşüncesiyle iki bin sene boyunca Yahudi nefretiyle dolu oldular. Bu nefreti kazıyıp atmak veya kendilerine karşı olası dini birliktelikleri önlemek için sekülerizmi, seküler kimliğin taşıyıcısı olarak da nasyonalizmi başta Avrupa’da, İslam coğrafyasında ve her yerde en çok köpürtenler Yahudiler oldu. Sonra dönüp Almanya örneğinde olduğu gibi nasyonalizm kendilerini vurdu. Hatta Türkiye’de de öyle oldu. Osmanlıcılık karşısında Türk milliyetçiliğinin gelişiminde Yahudilerin ne kadar hesabı ve katkısı olmuşsa Türk milliyetçiliğinin -varlık vergisi gibi örneklerde olduğu üzere- Yahudi karşıtlığına evrilmesinde de aynı kişilerin o denli katkısı var demektir.

Evet, bugün İslam ülkeleri laiklik, milliyetçilik ve ulus-devletçilik gibi ideolojiler yüzünden İsrail’in saldırganlığı karşısında birlik olamıyor. Evet, bu, Siyonist düşünürlerin, siyasetçilerin ve toplum mühendislerinin zaferidir. Fakat zafer zafer büyüyen bir yenilgiye uyanılması da mukadderdir.  Çünkü devletler halen kontrol altında olsa da insanlık açık bir aydınlanma yaşadı 7 Ekim’den sonra. Bu aydınlanma gittikçe güçlenecektir. Ömer Koç gayet net bir cümle kurdu bununla ilgili. “Maalesef ileride hepimizi menfi etkileyecek çok vahim neticeleri olacaktır” dedi.

Yahudi zihninin sadece ulusçuluğu köpürttüğünü düşünmüyorum elbette. Yahudi dehası en az iki asırdır dünyadaki hemen her cereyanı üretmekte ve yönetmekte. Bu bağlamda küreselcilik de daha üst ve ince bir akım olarak tüm dünyaya yayılmakta. Hatta goyimin liberal ambalajlı kapitalist cendereden geçirilerek Marks’ın komünist distopyasına götürülmek istendiğini görebiliyoruz. Fakat ben açıkçası bu denli büyük planların tutacağını sanmıyorum.

Maalesef dünya muvakkat rahatlamalar haricinde, Yahudilerin, üstünlüklerini açıktan ifade etmeleri şöyle dursun, tamamen rahat oldukları bir yer hiçbir zaman olmayacak. Biliyorsunuz, Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethine kadar Yahudilerin Kudüs’e girmeleri yasaktı. Osmanlı’nın himayesine kadar Yahudi katliamı İberya’da devam etti. Öyle bir tecelli ki üstün olduklarına inanmalarının sonucunda sürekli başkalarına karşıtlık davetiyeleri çıkaran Yahudiler, ancak başka milletlerin himayesinde güvende olabiliyorlar. Hem açıkta hem tepede hem de güvende hiçbir zaman olamayacaklar. Bu da yazılarınızda bahsettiğiniz antisemitizmin -antisemitizm hissinin ve muhtemelen olgusunun da- hiçbir zaman son bulmayacağı anlamına geliyor.

Dünyayı önce dinden, sonra da onun yerine ikame edilen milliyetçilikten ve devletçilikten arındırma projesi, görece sekülerize bir dinciliğe ve kadim bir ırkçılığa dayalı İsrail devletinin koşulsuz desteklenmesiyle bizzat proje sahipleri tarafından sabote ediliyor ve kesinlikle başarısız olacak.

Gördüğünüz üzere, gündemim Gazze, insanlık. Bu nedenle cevabım gecikti. Cevabım mektubunuzla olmasa da gündemle ve yazılarınızla ilgili olmuş oldu. Mazur görün lütfen.

Kitaplarımı okuyup yararlı bulmanıza sevindim. Değerli eleştirilerinizi müsait zamanınızda bekliyor olacağım.

Ben de size sağlıklı ve huzurlu bir yıl dileğiyle selamlarımı gönderiyorum.

Emir KAYA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir