Akademisyenler Memur mu, Değil mi?


Bir önceki yazımda akademisyen maaşlarını konu edinmiş, asıl problemin maaş olmadığını, akademisyenlik mesleğinin mahiyetiyle ilgili olduğunu söylemiştim.

Neden?

Çünkü eğer akademisyenler memursa maaşları iyi. Mesai yok, kılık-kıyafet zorluğu yok, katı bir hiyerarşi yok… Memursunuz, evet nispeten kalifiye bir memursunuz, fakat bunun karşılığında da pek çok avantajınız var. Öyleyse maaşlar iyi.

Fakat eğer akademisyenler memur değilse, başka bir meslek erbabıysa o zaman o mesleğin ne olduğunu netleştirmek, maaşı da ona göre tartışmak gerekir.

Konuya önce mevzuat açısından bakalım.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36. maddesinde memur sınıfları sayılmış. Akademisyenler bu sınıflara dahil değil. Dolayısıyla Devlet Memurları Kanunu’na göre akademisyenler memur değil. Onlara yakın görülebilecek öğretmenler ise “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri” sınıfına dahil memur.

Evet, öğretmenler memur. Akademisyenler değil. Doğrusu da budur. Çünkü öğretmenin görevi, mevcut bilgileri öğrencilere aktarmaktır. Oysa akademisyenin alamet-i farikası mevcut bilgiyi öğretmesi değil, yeni bilgi üretmesidir. Bu iki meslek birbirine benzer görünse de bir yönüyle birbirine zıt mahiyettedir. Akademisyen de öğretir. Ama mevcut, otoriter, dogmatik bilgiyi öğretmekle yetinmemelidir. Yeni bilgi üretme atmosferini beslemeli, o atmosfer içinde araştırma ve öğretme faaliyeti sergilemelidir. Bunun adı bilim yapmaktır.

Teoride böyle… 657 sayılı Kanun da teoriye uyumlu gibi.

Peki 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’na baktığımızda ne görüyoruz? Kanun’un “Hizmet Kolları” başlıklı 5. maddesine göre “Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri” tek bir sınıf. Yani, bilim yapması gereken akademisyenler, öğretmenlerle yani memurlarla aynı gruba katılmış.

Demek ki Türkiye’de akademisyenlerin de aslında öğretmen olmaları bekleniyor. Yeni bilgiler, hele hele sarsıcı, çığır açıcı, zemin değiştirici bilgiler üretmeleri beklenmiyor. Hazır bilgiler var. Bir yerlerden geliyor. Otoriter, dogmatik bilgiler bunlar. İdeolojik zeminlerde üretilmiş paket söylemler, formüller… Öğretmenlerinkine göre biraz daha sofistike belki. Biraz daha dar alanlarda, biraz daha yoğun, biraz daha karmaşık. Ama özünde dogmatik. Akademisyenlik = Sofistike öğretmenlik = Bir tür memurluk.

Türkiye’de akademinin, üniversitelerin makus talihini kırmada ilk aşama, akademisyenliğin ne olduğunun sorgulanması, ne olması gerektiğinin belirlenmesi ve bunun yasal güvence altına alınmasıdır. Bu yolda atılacak bir adım, akademisyenliğin ayrı bir hizmet kolu olarak tanınması, buna paralel olarak akademisyenlerin hem mesleklerine özgü mümtaz bir kültür inşa etmeleri hem de hak arayışlarını doğru zeminde gerçekleştirmeleri olabilir.

4.7.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan istatistiklere göre toplam 20.954 mensubu bulunan Kültür ve Sanat Hizmetleri müstakil bir hizmet kolu olarak tanınırken bugün itibariyle devlet üniversitelerindeki 154.478 akademisyen müstakil bir hizmet kolu teşkil edemiyor. Akademisyenlere “Siz de öğretmensiniz” deniyor. Nitekim 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda “akademisyen” kelimesi bir kere bile geçmez. Resmi tabir “öğretim elemanı”dır. “Üniversite öğretmeni” demek bu. Buradan hareketle “Türkiye’de akademisyen yoktur” bile denebilir.

Eğer bu tutum belirleyici olursa Türkiye’de bilim diye bir şey söz konusu olamaz ve nitekim yok gibidir. Çünkü öğretmene biçilen görev bilim yapmak değildir. Önüne konulan bilgiler ve anlayışlar neyse onları öğrencilere aktarmaktır. Yok eğer murat edilen bu değilse, bilim olsun isteniyorsa o zaman bu tablo ciddi bir tutarsızlık sergilemektedir.

Gelelim “memur” kelimesinin anlamına ve diğer mesleklerle ilişkisine…

Memur, Arapça “emr” kökünden türemiş kelime. Anlamı: İş gördürülen, emir alan. Amir de iş yaptıran, emreden. TDK sözlüğüne göre memur “Devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse”.

Bu tanımlara göre hakim-savcılar memurdur. “Hakim-savcılar kimseden emir ve talimat almazlar” diyeceksiniz. Hamaset bu. Zira hakim-savcılar şahısların değilse bile sistemin memurudur. Sistem amirdir, hakim-savcılar da apaçık memurdur.

Askeri personel zaten tamamen amir-memur mantığına tabidir. Özünde memurdur. Hatta en memur olan kesim askeri personeldir. Fakat, tuhaftır, İçişleri Bakanlığına bağlı askerler (jandarma ve sahil güvenlik) 657 sayılı Kanun’a göre memurken Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı askerler memur sayılmamıştır.

Gerek ordu subaylarının gerekse yargı mensuplarının tüm bu memuriyet jargonundan hariç tutulmasının çok basit bir mantığı vardır: Kritik pozisyonda görüldükleri için onların imtiyazlı memurlar olduğunu kamufle etmek. Diğer bir deyişle, sistemin en memur kesimlerini memur saymamak, “memur” kavramını küçümsemekten kaynaklanıyor. Halbuki amirlik ve memurluk devlet teşkilatının zorunlu unsurlarıdır. Devlette çalışan herkes memurdur.

Eğer devlette çalışan fakat memur olmayan bir grup hayal edilebilecek olursa o grup akademisyenler olabilir. Ancak ve ancak akademisyenlik memuriyetin ötesinde tahayyül edilebilir.

Nasıl?

Devlet demiştir ki: “Ben bir sistem kurdum. Bu sistemi algıma, görgüme göre işletiyorum. Memurlarım da benim çarklarımın dişlisi. Ama olur ya belki ben bir yerlerde yanlış yapıyorumdur. Bana dışarıdan bakacak, bana ufuk çizecek, beni daha geniş, derin ve olgun düşünmeye sevk edecek insanlar olsun”. İşte bu insanlar akademisyenlerdir. Öyle olmalıdır.

Akademisyenler de ülkeye hizmetle mükelleftir. Çünkü ülkenin kaynaklarıyla finanse ediliyorlar. Fakat akademisyenlerin hizmeti şahıslara veya sisteme itaat etmekten ibaret değil, şahısların ve sistemin göremediği yolları araştırmak, bulmak ve göstermek şeklindedir. Kısacası, akademisyenler memurluk yapmayarak faydalı olurlar. Akademisyenlerden başka bu türden katma değer üretecek bir meslek grubu yoktur.

Mesela ben bir akademisyen olarak Türkiye’de devlet teşkilatının, ondan da evvel devlet algısının bilime, gerçekliğe, şeffaflığa, objektifliğe, kısacası dürüstlüğe elverişli olmadığını söylüyorum. Bunu söylemekle “memur” olmamış oluyorum. Fakat ülkeme, hatta devlete hizmet etmiş de oluyorum.

Bir savcı, subay, öğretmen, vali, bakan vs. hayal edin ki böyle bir cümle kurabilsin. Bu cümleyi bilimsel bir çalışma konusu haline getirsin. Devleti ve ülkeyi bu türden açık eleştirilerle takviye etmeye çalışsın. İmkansıza yakın… Fark şuradan kaynaklanıyor: Akademisyenliğin doğasında memur olmamak var. Diğer resmi görevlerinse doğasında memur olmak var.

Hal böyleyken, ülkenin memur olmayabilecek ve olmaması gereken tek meslek grubu olan akademisyenleri memurlaştırmak, bu ülkeye yapılabilecek büyük bir kötülüktür. Kötülükten de önce nedir biliyor musunuz? Korkaklık ve acziyet.

Neden korkaklık? Çünkü akademisyenler memur olmazlarsa serkeşlik yaparlar, ülkeyi de zarara götürürler endişesi var temelde.

Bu endişede haklılık payı var. Zira ülkemiz akademisyenlerinde genel itibariyle sahici bir bilimsellik olmadığı gibi ortak, yüksek bir meslek kültürü de yok. İdeolojik saplantılar, zihinsel sığlıklar, çete gibi örgütlenmeler, basit hesaplar egemen üniversitelere.

Peki neden acziyet? Çünkü esaslı bir akademik kültür inşa edemiyoruz. Tip tip akademisyenler var. Onları, takıntıları ve klişeleri aşmış bir zihniyete, yüksek bir seviyeye, sinerjiye kanalize etmekten aciz oldukları için hepsini birden memuriyet çuvalına doldurmak zorunda kalmış devleti yönetenler.

Sonrasında da, daha önce yazdığım gibi, akademisyenleri ikiye ayırmışlar, algısal olarak:

  1. Bir akademisyen “muhalif” görünüyorsa kötüdür.
  2. Bir akademisyen “iyi” ise zaten bizim memurumuzdur.

İki durumda da akademisyenlik taltif edilecek, özendirilecek, maddi-manevi desteklenecek bir meslek olmuyor.

Türkiye’de akademisyenler hep memur olarak algılanmış. Bir zamanlar üst düzey memur, bazen de orta ve alt düzey memur. Ama hep memur. Problemin özü bu.

Akademisyenler memuriyet ötesi müspet bir dünya kuramıyorlar. Devlet de böyle bir dünya kurulmasının kendisinin en büyük ihtiyacı olduğunu takdir edemiyor.

Uzun sözün kısası, maaştan önce konuşulması gereken konu, akademisyenliğin ne olduğudur. Bizzat akademisyenlerin meslekleriyle ilgili ortak ve yüksek bir kültür yaratma kabiliyetlerinin olup olmadığıdır. Ve tabii ki devletin de memurlaşmamış, nitelikli, irfan sahibi akademisyenler yetiştirme isteğinin ve kapasitesinin olup olmadığıdır.

Akademisyenler Memur mu, Değil mi?” üzerine 3 yorum

  1. Merhabalar
    Yazınız verimli, ufuk açıcı, tefekküre sevk eden kıymetli bir bilgi…
    Kaleminize ve Kelamınıza kuvvet…
    Teşekkür ediyorum ve sizin gibi kıymetli akademisyenlerin topluma öncü olacak fikir ve icraatlerinin daim olmasını diliyorum.
    Allah ım yâr ve yardımcınız olsun.
    Saygılarımla…

  2. Elinize sağlık hocam.
    “Eğer devlette çalışan fakat memur olmayan bir grup hayal edilebilecek olursa o grup akademisyenler olabilir.” Yazınızın bu bölümünü okuduğumda, sorunun bir katmanının da üniversite olduğunu düşündüm. Devlet Üniversitelerinin bilim üretip üretemeyeceği… Bu konu da 2016 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi geçici dekanı olan ismini hatırlayamadığım profesörün sözü aklıma getirdi. Türkiye’de üniversite sorununun (böyle bir sorun olduğunu baştan kabul ediyor) Rusya’daki gibi çözülebileceğini söyleyerek şunu anlatmıştı: SSCB yıkıldıktan sonra tüm üniversitelerin özelleşti, ilk anda bu üniversitelerin seviyesini daha da aşağı çekti fakat bir süre sonra işler yoluna girdi ve üniversiteler olması gerektiği yere yaklaşmaya başladı.
    Sonraları üniversiteler hakkında bir şeyler düşündüğümde her zaman hocanın bu sözü aklıma gelir. Devlet üniversitelerinin özelleşmesi fikri kulağıma hiç de kötü gelmiyor. En azından boş bölümlere boş kadrolar tahsis edilip onların yani bilim üretmeyen memurların devletten maaş almasının önüne geçilmiş olur.
    Kaliteye geldiğimizde, mesela Gümüşhane Üniversitesi özelleşse ve daha kalitesiz bir üniversite olsa ülke hiçbir şey kaybetmez.
    Umarım bu yazınızın devamı olarak üniversiteler hakkında bir yazı yazarsınız. Düşüncelerinizi merak ediyorum.
    Tekrardan elinize sağlık hocam.

  3. Bu kadar güzel anlatılabilirdi bu konu. Çok teşekkür ediyorum. Bu konuda beni bu kadar aydınlatan hiç olmamıştı. Sağolun varolun sayın hocam.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir